Friday, June 29, 2007

"ölenle ölünmüyor, gidenle gidilmiyor..."

...iyiligimizi düsünen dostlarin bizleri teskin etme cumlelerinden biridir bu. ve hep de "aslinda ben kendim yapamam ama insan baskasina söylerken daha kolay söyleyebiliyor sanki" diye de eklerler.. o zaman söylemeyin ve dilemeyin ve teskin etmeyin bana kalirsa.

***

az once, yani sanirim 10-15 dakika önce, Datca'dan bir haber geldi. Osman Akin, nami diger Garbo ya da Yahudi Papazi, sevgil esini kaybetmis. Insan görmeden de dost olabilir mi, ortak akil koprusu kuralabilir mi, arkadascasina sever mi, beraber gülüp beraber aglayabilir mi, dert yanip dert dinler mi diye düsünür yani hani... biz bunu da uzun zaman sonra yikmis olsak da, kah kimimiz istanbul'da osman'la bir meyhanede karsilikli kadeh tokusturmus, kimimiz istanbul'dan daralip datca'ya göcmeye karar verip osman'in rehberligine kendisini birakmis olsa da.. ya da kah inat edip, inatlasip 2 ay once benim gibi cok fena kizip Osman'a küsmüs olsa da.. bazi arkadasliklarin ve bazi dostluklarin nasil basladigi bilinmez, bitmeyecegini hic kestiremedigin, hic bilmeyecegin gibi..

***

adini animsamayacak kadar kafamin ambale oldugu su dakikalarda bildigim tek sey Osman'in o kadini cok seviyor oldugu. dünyevi urunleri 8-9 yaslarindaki kizina gösterdigi ihtimami istanbul'a akittigi fotolariyla gösterir, bizim onumuzde bir "baba profili" olarak hep yol göstermeye, kmlerce öteden metanet asilamaya calisirdi.

simdi ben metanet dilemek istiyorum ona ama bugunlerde kafam daha cok pesisira gelen ölümlere, kayboluslara, yitirislere, gitmelere, bitmelere takiliyor... bir iklim gibi çöktü sanki üzerimize, tüm bunlarin altinda "hakedecek ne yaptik" diye düsünürken ben... bitmiyor bu firtina.

derwall öldü, osman'in esi öldü.
babam zaten ölmüstü.

ve biz, ben, o, abim, annem, raul, bu yaziyi okuyan sen suan nefes aliyoruz.
onlar yok, biz variz; sanki düpedüz caresizligin farkindayiz.

Wednesday, June 27, 2007

Derwall'in kalkan sag yumrugu saplanir kalplere...


Ofisin duvarlari boyuyorlar. Mesai saatinde ofis tamir ettirmek gibi harikulade halle basbasayiz... Renk katalogu getirip "ne renk istersin söyle" diyorlar. Kül beyazi olsun, tam beyaz degil, puslu bir beyaz... Flashback oluyor, 2-3 sn icinde aklim 80'lere, gokmavisi-lacivert adidas cizgili tulumvari esofmanli gobekli adamin asy'deki yuruyusune gidiyor. Kül beyazi saclari.. "Derwall olsun duvarlar, hayatimiza günes gibi dogan adami hergün görelim duvarlarda"

***
... yani hayatin akistiginin ve arkanda bir omur birakmaya basladiginin farkina varilan zamanlar bunlar. O öldü, bu öldü, Metin Oktay öldü, Derwall öldü. Yaslandik, yaslaniyoruz ve ölüme daha da yaklasiyoruz. Ama Cimbom ölmez, o ne güzel....

***

sen yoksan hersey eksik
sen varsan hersey tamam


Monday, June 25, 2007

Che Gibiyim Ya Da Değilim

Erdek Yollarında Motorcycle Diaries'cesine...

Filmi ve soundtrack'ini cok sevmistim. Ama filme öykünerek cikmadim yola, ulvi bir mesele pesinde cumartesi günü start duzlugunde bulustum Kuzu'yla. Iki caput oteberi, sirt cantasi ve fotograf makinesi - video kamera (acik unutmasam cantada, yol boyunca ve donuste ara ara kendimle roportaj yapicaktim, bir ara kendimi cekmisim, izlerken ürktüm, bu ne hal dercesine, gozlerin safti kaymis, bitikler limited tam), gozluk, okaliptus sekeri, mp3 player (cantada unutmusum yoksa kullanmadim), kalem kagitlar, yedek tshirtler, yedek don, yedek corap, mayo, havlum falan.. Feci kusanmis durumdayim. Kuzunun esya sigdirilabilir heryerine birseyleri tikistirdim. Sanarsin ki Pekin'e falan gidiyorum. Alti üstü Erdek'e gidicem. Olsun ama bir cosku ruzgari esiyor, kavak yelleri basimda estigi gibi...



Carsamba gunu karar verip feribota bilet bakarken aci gercekle yuzlesip pazar aksam donuse yer olmadigini gormek bile beni yoldan vazgecirmedi. Pazartesi sabah 09:45 donusu olan cumartesi 18:30 gidisi olan bir bilet kestirdim. Cumartesi 17:00'ye kadar evde israrla is yapip genis genis davranmam neticesinde herseyi son dakikaya sikistiran ben olarak yola ciktim. Besiktas-Kabatas uzerinden mi, Taksim - Sishane uzerinden mi gidecegim diye dusunurken yine Zincirlikuyu'da basip Barbaros a giden yola girmeye gözüm yemedigi icin ZKuyu'dan saga donup Taksim'e devam ettim. Tarlabasi'ndan Sishane'ye inerken yol eski-Tuyap civarinda bos diye sol seritten asagi yardirirken bir anda dikiz aynasindan arkamdaki isiklardan kalkan 20 arabanin suratle geldigini gordum. "Sictik" nidalariiiiii. Saga gecmek istiyorum. Yani istiyor gibiyim, ya da degilim. Unkapali koprusunde soldan bol suratle iniyorum ve iste orta seritte yolun en suratli babalari ile kosmaktayim. Tam o esnada tum bu maceranin en boktan olayi oldu. 34 CZ yesil renkli plakali bir arap pezevengi tam sifirdan dibimden suratle gecerken 3-4 sn kadar hiz kesip yanimda gidip sonra gazladi, sonra da dikiz aynasindan sirittigini gordum. Pici takip edip arkasindan kornaya basiyorum ama o arada Aksaray'a nasil gidiyorduk panigi arasinda son anda bir saga kiris ile Eminonu istikametine dondum, Arap'a küfürler ede ede. Aldigi haz her ne ise buna hicbir zaman kafam basmayacak. Öldürüyordu herif beni. Yenikapi sahil yoluna girene kadar uzerimden olayin sokunu atamadim. Sahilden Yenikapi iskelesine dogru yavas yavas gidiyorum. Korktugum bir baska yoldur bu Florya sahil seridi. Neyse ki 17:50'de Yenikapi Feribot iskelesine giris yaptim.

Biletleri onlinealdigim icin, satin aldigim kredi kartini Idomatik denen aletlere sokup biletinizi kestirmek kafiymis. Srikkk srak, gecip feribota yerlestim. Istikamet Bandirma. Yolculuk 2 saat sürecek. 20:30 da Bandırma'dayiz yani.



Feribotta biletin yerini bulma karmasasi esnasinda yol boyunca durmadan beni güldürecek bir ikili gelip komsu seklinde oturdular yanima. Tipleri nasil tarif edeyim bilemiyorum. Evli olmayan ve bir liseli sevgilisi olan bu 35-40 yaslarinda bir kel-kelsiz arasi bir tipleme ve onun "mescide gidiyorum ben" diyerek gidip namaz kilip gelen oturan evli Sivasli arkadasi. Yol boyunca yaptiklari muhabbete istemeden kulak kesilmek zorunda kalip kenarda sirittikca, Mahzun Kirmizigul modelli liseci manitaci bombaladikca bombaladi. Bir ara gulme krizine girecektim, girmiyim fena olacagim diye kalktim birseyler atistirdim. Feribotta giderken ve gelirken ictigim portakal suyunun gercekten sikma portakal suyu mu yoksa oralet mi oldugunu idrak edemedim. Butun gurme duygularim incindi. Cappucino diyecegim her defasinda Espresso diyorum onu anladim. Sonra bozuntuya vermeden iciyorum. Bu hata yuzunden fanatik bir Espressocu olmaya basladim. Türk kahvesi dururken göt kahvesi ama gönül bu ota da konuyor boka da. "Bana bir dabil espresso lutfen"

Bandirma'dayiz. Arabalarin en arkasinda merdiven altinda bizim Kuzu. Nerede ise en son cikacagim. Bir afakanlar basti, cinnete 5 var. Haydi diyorum dayan geldik. Geldik gelmesine de yol bundan sonra basliyor. Bandirma - Erdek arasini alicaz. Bilinmeyen bir yol, bilinmeyen bir cehre, Kuzu ile bu kadar uzun mesafe ilk defa. Sartlar aleyhimde. Bir de mal gibi kotla cikmisim yola. Ders oldu donuste sort-terlikle geldim. Bu sefer de pisik oldum.

Neyse tabelalari takip etmek suretiyle "Erdek sınıfff sınıfff" diye tingir mingir gidiyorum. Ama tabelalara bakmama ragmen bir tedirginlik var. Simdi gidiyorum da nereye gidiyorum, dogru mu gidiyorum pirelenmeleri basladi. Onumde bir motorlu var. Yanliz 2 kisiler. Adamin bacaklari arasinda bir de it var. Iple gidona baglamis. Belli ki buralarin yerlisi. Arkadan isik, fark, korna bir sekilde kendimi belli edip, saga cektiriyorum adami. Merhabalar buralarin yabancisiyim, nasil belli oluyor di mi. "Ee sey Erdek'e nasil gidebilirim, aslinda tam Erdek de degil, Narli'ya".. Bu yolu dumduz takip et sapmadan, seni goturecektir diyor gittigim yola. Dogru yoldaymisim. Adam benden 1 km sonra saga sapiyor. Ben bir 2-3 km gittikten sonra pireleniyorum tekrar. Hava da karanlik cokuslerinde tam. Ilk buldugum canliya tekrar soruyorum "Eee sey bu yol Erdek'e gidiyor degil mi"... "Evet evet hic sapmadan devam et, dumduz" diye yanit aliyorum tekrar. Acaip seviniyorum "Hic sapmadan, ne guzel lan, hic saga don sola don falan yok, kaymak gibi dumduz gidicen".

Evet acikcasi hic sapmadan dumduz gittim, dere tepe duz gittim ama yol duz degildi. Micir mi ne diyorlar, bole cakil gomulu bir yol. Arada gecen arabalara fazla ilismiyim beni sollamaya kasmasinlar diye neredeyse sagdaki ucurumlara ucmak pahasina en sagdan sagdan gidiyorum. O en sagda da bariz cakil taslari var. Oralardan gecerken cilinkkk cotankkk cakillar firliyor tekerlekten. Benzine bakiyorum, depo yarida. Birini daha durduruyorum, motorlu. Buradan Narli kac kilometre bu kadar benzin yeter mi derken herif tam bir uzman tadinda "Bence doldur yolda kalirsin cok fena olur o zaman da" gibi gayet paniklere surukleyen bir cevap veriyor. Ulan yolda kalirim da "fena olur"u ne. Ne demek istedi acaba. Yoldan kalanlara fena seyler mi oluyor burda... Yoksa adami kesiyorlar mi ? Usul usul bana isaret ettigi Bagfas civarindaki Petrol Ofisi'ni gorup giriyorum. "Fulleyelim abicim". Seviyorum bu lafi. Sanki tanker dolduruyoruz. Alacagimiz 5 litre benzin en fazla. Ama olsun soylemesi guzel "Depoyu fulleyelim lutfen"

Erdek Trip
Bandirma - Erdek arasi, Bagfas mevkindeki PO. Canim benim. Hızır gibi yetisti.


Benzin istasyonu yolun ters yonunde, girip cikmam neredeyse 15 dakika sürüyor. Bir o yandan bir bu yandan vizir vizir gecen arabalarin altinda kalip daha isin basinda pert olmaya hic niyetim yok. Yavas yavas, sakin sakin, kenardan kenardan.. Bu itli motorlu abinin oguduydu. Kafamdan cikarmiyorum. "Etrafi seyrede seyrede gidersin" de demisti ama karanlik cokmus nereyi seyredicem.

Basiyorum, basiyorum, arada yolu bos gorunce tam basacak gibi oluyorum, dikiz aynasinda bir cift isik. Cift isik olunca araba, tek isik olunca bizden biri, bir motorlu. Erdek'e 21:45 gibi ulasiyorum. Erdek meydaninda malca iki tur atiyorum. Boyle yuvarlak bir yer var. Sonra sanki buralarin yabancisi intibaindan kacmak adina bu manasiz harekeler nedir direk sorsana birine Narli'ya nasil gidilir diye bir cift romandan hallice cocuga yanasiyorum: "Abe dostlar iyi aksamlar".. Narli ne tarafta, su tarafta basliyor anlatmaya: "Abi su yoldan git, isiklar bitince yerde isiklar yaniyor ya, oradan sola don, ordan devam et, o yol da biticek, kavsak gelicek, oradan Köyler tabelasini takip et " falan diye siraliyor ama anlamis gibi yapip isaret ettigi ilk yoldan devam ediyorum. Anlamadigim dedigim yol haritasini sanki elimle bulmusum gibi, -e tabi tabelalar va- cat cattt devame diyorum. En son bir rampadan inip Narli köyü tabelasini gorunce derin bir oh cekiyorum. Oradan itibaren Narli'ya gidene kadar ki yolda hayatimda hic olmadigim kadar yusuf yusuf oldugumu itiraf etmeliyim. Motorun uzun isigini ne zaman kullanicam diye Istanbul'da hep dusunmustum. Evet uzun isik bu zamanlar icinmis. Ormanli ucurumlu virajli dag bayir cukurlu yollarda uzunu veriyorsun onune temiz bir 40 metre ilerisi aydinlaniyor. Bu yollar benim tadinda ilerliyorum. Basiyorum arada cukurlari unutuyorum, sert bir ses geliyor cukura koydukca: " Tokkkkkkkkk"

Tam bir viraji ve rampayi tirmanirken telefon caliyor. Sanki arayan Amerika Baskani, acmasan ne olacak derken yolun kenarinda durup telefonu aciyorum, birseyi unutarak, motor hala calisiyor ve ben galiba geri geri gidiyorum, yani dusecegim.. Arayan Giovanni, "abi dur bir sn " diyerek elde telefon karanlik ciddi anlamda götümü attirirken nihayet duz bir yer bulup duruyorum. Telefonda Istanbul'a nerede oldugumu rapor ediyorum. GPS'im calissa, koordinat bile vericem, allahsiz PDA'a GPS programi yuklemeden yola ciktim.

22:30 sularinda hedefe ulasiyorum. Narli'ya Hosgeldiniz tabelasini goruyorum. Bir 50 metre gectikten sonra jeton düsüyor. O ani ölümsüzlestirmeliyim diyerek geri donuyorum. Tabelanin fotografini cekecegim. Gece gece fena seyler olmadi ama o karanlikta tabelayi cekerken de herhalde "fena seyler" olmaz canim diyorum.

Erdek - Narli
- Narli'ya Hosgeldiniz
- Hosbulduk canim


Ve iste Narli'dayim. Kalacak yer bakiniyorum. Sahile dogru inerken evlerin arasindaki sokaktan geciyorum. Bir kapi onunde 3 tane teyze cene caliyorlar. Durup soru sorma pozisyonuna gecerken bir anda basortulerini ortup ninja halini aliyorlar. Urkutmusum gibi cok cekiniyorum ama sormaliyim, yorgunluktan gebermekteyim, bir yatak biraz su ve Kuzu'ya biraz kimiz getir hanci demeye ihtiyacim var. Teyzeler neciyim, nerden geliyorum, nereye gidiyorum, amacim ne, neden muzik neden sanat diye 3 dakika icinde 30 soru soruyorlar. "Tek basimayim, Istanbul'dan geldim, yorgunum, nerede kalabilirim, pansiyon mansiyon olabilir mi" derken.. "Burada bekara zor bulursun, vermezlar ama su tarafa dogru git sor bir" diyorlar. Napim hemen Narli'dan bir köy kizi mi alim bekarsam sokakta mi yaticam ulan üzüntüsü ve muz kabugu ile atindaki red-kit misali mal mal dolanirken bir genci durduruyorum. Köyün gercegi ile yüzlesmemi sagliyor tekrar: "Abi tek basinaysan, bekarsan, falansan filansan, kalacak yer biraz zor"... "Ama istersen su Marti Apart Otel var oraya bir bak" diyiveriyor. Evet gelmeden once internetten bakmistim diyerek tarif ettigi yoldan Marti'ya gidiyorum ancak Marti'nin yerinde yeller esiyor. Kapidaki tabelayi 3 okuyusta cozuyorum: "Tadilat nedeniyle kapaliyiz". Ben, cöldeki kutup ayilari, motorun artik kaldiramadigim tor tor tor sesi, uyusan popom, macera coskum... hersey alabora.. Feci umutsuz sekilde yoldan geri donerken, bir kir sacli amcaya rastliyorum. Sor abicim yer sor ne kaybedicen on icses-hesaplasmasi ile "E sey pardon bey amca, suradan geldim, falan ve filan, ben kalacak yer nasi bulurum" derken.. Bir "kimsin, nesin, nerden geldin, nereye gidiyorsun, amacin ne" sorgusuna da burda tutuluyorum. Bu bir köy gercegi. Adamlar mutemadiyen buradan toplasan 1000 kisi birbirini tanidiklari icin disardan gelen birine karsi direk herkeste bir muhtarlik icgüdüsü uyaniyor. Birsey diyemiyorsun, bizim mahalleye de ufakken birilerinin misafiri gelince soru sormaktan beter ederdik. Cocuk falanca akrabasinin yanina tatile gelmis mesela. Butun oyunlarda agzina sicardik misafirin. Hayatta böyle vahsi bir evsahipligi dimagi var.

Gökte ararken yerde buldugum amca, bir anda yaninda birlikte yürüdügü sahsa donup "sen bu aksam falancada kalir misin" diyerek konusmaya baslayinca, beni sanrim evine alacak, evde kontenjan acmaya calisiyor diyorum. Sahis -ki sonradan bicakla kovaladigi damadi oldugunu anlayacagim- "Baba ok, sen al arkadasi, ben hallederim" diyince icim bir ferahlik kapliyor. Aklima ilk gelen saten ust kumasli yorganlar ve uzun yastiklar oluyor. Esseklik etmezler ya bir de köy yemegi yerim superinden diyorum. Yolda yalin ayak yürürken buldugum bey amca damadiyla tokalasip arkama atliyor. Ne olduguna fazla kafa yormuyorum, icimdeki ses "yatakkk yatakkk" diye inlemekte. Yolu tarif ediyor, beni bir eve götürüyor. Yolda o esnada "fena seyler" aklima gelmiyor degil. Tedirgin United. En fazla ne olabilir ki canim diyorum. Bir eve yanasip bahcesinin kapisina aciyor, motoru evin bahcesine aliyoruz. Bana evi isaret ediyor, bu ggece burada kalabilirsin diyor. Ev kendisine ait degil. Ankarali birininmis, o bu köydeki bu tip evlere al-sat araciligi yapiyormus. Ev de bosmus, odalarinda yataklari varmis, istedigimde yatabilirmisim. Saten yorgan, uzun yastik, köy yemegi yok ama konusunca cinlayan bir ev bir yatak var yatak duzleme gecebilecek.

Bir odaya esyalari atip, mutfakta oturup biraz hos bes ediyoruz. Mutfakta oturdugumuz masada sole bilekten dirsege kadar uzunlukta bir bicak var. Arada gözüm ona kayiyor. Ters bir laf etmemeyim bari kivaminda bicakla kesisiyorum. Ibrahim bey amca hafif cizmis. Gerci cizmekte hakli. Damadindan dem vurup basliyor anlatmaya. Alirken kizi bole degildi, kizi aldi gitti Izmir'e, simdi evin perdelerini acmiyor, cocuklarini disari cikarmiyorlar, kizi canindan bezdirmis. Sen bize rastladiginda da bu aksam bir pot kirdi, onu affetirmek icin yuruyuse cikmistik dedi. Iyi ki cevirdin beni yoksa bu aksam pataklayacaktim dedi. Eh dedim iste kader.

Yarim saat laflamanin ardindan beyamca gidiyor ben de araya bir teneffus vererek geceyi kapatiyorum. Teneffuste olanlari bilmenize luzum yok.

Sicaktan piserekten, dusa bir girip bir cikaraktan birilerinin satilmayi bekleyen yazliginda uyuyorum. Sabah Ibrahim Bey bir ara evi bana satmaya meyilleniyor limandaki kahvede bulustugumuzda. "Olur diyorum alim" nezaketen. Alican da nereye alican. Vespa almiyorsun Ferco'dan. "Sen simdi cok gider gelirsin sana lazim bir ev" diyor. Bilmem oyle mi olur diyorum.

Biraz geriye donelim. Limandaki kahvede -ki gazino diyorlar onlar- bulusmadan once evden cikacagim. Bahce kapisini actim, onde bir tumsek var. Aksam nasi girmissek cikamiyorum simdi. Biraz gazi verip ziplarim dedim. Gazi verdigim gibi bahceden engel atlayan at misali karsi caliliga uctum. Iste o anda hersey Motorcycle Diaries'deki Che gibiydi, ya da degildi. Bir caliliklara ucmadigim kalmisti Kuzu ile, onu da becerdim. Sinirden gülmeye basladim, o anda bir ahhhhhh sesi cikti agzimdan. Sag ayak bilegi motorun altinda ve sirt ustu uzaniyorum iki seksen. Meret agir itemiyorum. Ama can havliyel nasil bir güc geliyorsa boyle kaza anlarinda sol ayak ile motoru havaya dogru kaldirip ayagimi altindan cekiyorum. Ama olanlar olmus, ayni Ilhan Irem'in sarkisindaki gibi :"Olanlar olmussss". Bilek bir kac saat sonra kendini gösterecek ki buyuk bir sisligin ön darbesini almis. Buzlar muzlar care etmiyor. Olsun Che gibiyiz, ya da degiliz.

Bir gazoz icin gazinoda, Ibrahim Bey'le vedalasip yola koyuluyorum. Pazartesi donecegim ama aksam yol yapmamak icin gun icinde Bandirma'ya gidip, bir otelde kalim, sabah feribota yetis stresi olmasin diyorum. Ustelik pazari Narli'da gecirmek icin bir sebep de bulunmuyor. Koyuluyorum yola. Narli'dan cikarken denizin rengi icimi cekiyor. Bir kenarda durup girsem mi denize diyorum ama ayagim aciyor. Derhal Erdek civarina gidip, buz, lasonil falan almaliyim. Tingir mingir gidiyorum. Arada bir kac kera alirim diye fotograf makinesini gidonun uzerine asiyorum. Ruzgar esiyor pufur pufur, terlik merlik ve sort ve rahatlik..

Erdek'e ulasiyorum. Motoru meydanda bir yereparkedip, carsiyi turluyorum. Eczaneden lasonil, durup iki parca kofte salata yedigim Kafkas Pub'dan da buz rica ediyorum. Karnimi doyurduktan sonra, yola koyulup Bandirma'ya devam ediyorum. Gece geldigim karanlik ve tehlikeli yolun gunduz formati ile yuzlesiyorum. "Kenardan kenardan yavvas yavvass" gidildikce bir tehlike yok diyebiliyorum yine de aklima "Bandirma - Erdek karayolundaki kazada karsi seritten gelen falancanin altinda kalan filanca gencin kullandigi motor" haberi geliyor. Boyle sadistik ve "fena seyler"li bir histeri ile yol aliyorum. Kendimi korkuyorum ki gazlamiyim. En son gazi birakmayi unuttugumdaki caliligi dusunmeye calisiyorum. Arada durup durup telefonumu kontrol ediyorum. Arayanim cok, soranim cok, rapor veriyorum.

Bandirma'ya variyorum. Aklima aksama yer olup olmadigini sormak geliyor. Iskeleye gidip aksama yer soruyorum, adam once var diyor, sonra yo kdiyor. Siz en iyisi bir 5 e dogru gelin diyor. Yer cikabilir diyor. Tamam diyerek yine de aksam kalma ihtimalini dusunerek iskeleye yakin super cakma 2 yildizli bir otelde bir oda tutuyorum. Hayatimda ilk defa bir otelde oda tutma ihtiyaci duymus gibiyim. Yani evet o anda aklima geliyor. Ben hic otelde oda tutmamisim. Otelde oda tutmak ritueli nasil olur onu bile bilmiyorum. Benim evim var otelde ne isim var ki. Ama iste evi getiremedim Bandirma'ya.. Balikesir-Bandirma, sen bu olanlara aldirma.

Bandirma - Marina Hotel
- Tek kisilik dus odasi

Lobiden girip "barmen bana bir bloody mary" seklinde diyecekken "Bir oda bakmistim" diyorum. Oda bakmak ne, galeride araba mi bakiyoruz, hos galeriye de gidip " Bir BMW bakmistim" denmez karpuz alir gibi. Resepsiyonist bayan "tek kisilik" mi derken endamimi mi sorguluyor bilemedim, arkama bakiyorum, eet tek kisilik diyorum. Espiri yapim de ilk oda tutma ritueli kasilmasin fazla'dayim. Solda bir komi duruyor. Yani komi mi diyorlardi onlara. "Falanca bey size esyalariniz icin yardimci olacak" diyor bayan. Kimligimi veriyorum. Bir yere imza atiyorum. Anahtarimi aliyor komi, sonra disari cikip motordan esyalarimi cikariyorum. Usak Sebastian hallerinden hazzetmem, birsey tasitmak istemiyorum ama "Ben alim" diye uzanan ele de ukalalik yapmak istemiyorum. Ne varsa cocugun eline birakiyorum. Yahu amma sey almisim yanima... Odaya cikiyoruz. Komi bey odayi tanitiyor, mini buzdolabini gösteriyor. TV'yi aciyor. Cebinden TV kumandasi ve havalandirmanin kumandasi cikiyor. Onume diziyor. Ben oyle aval aval izliyorum. Tek kisilik odamla basbasayim. Kitsch dekora fazla takilmayip soyundugum gibi dusa atiyorum kendimi. Buz gibi olmasini bekledigim soguk dus sicak suyla kardes kivamda akinca olsun buna da sükür diyorum. Elin yazligindaki dustan iyidir.

Bandirma


Dustan cikip hayatimdaki ilk otelin tvsinde cine 5 izliyorum. Bana hep otellerin odalarindaki mini-buzdolaplarindan uzak durmami ogutlemislerdi. O tarihi anda kendimi pek sinirlamak istemiyorum. Buzdolabini aciyorum. Neler var sayalim, 1 adet diet kola, 1 adet normal kola, bir adet abzurt marka enerji icecegi, neden dolaba kondugunu anlamadigim tuzlu fistik, cips gibi paketler, toblerone, bir iki gofret daha, su, soda, iki sise bira falan.. Boyle ozenle dizilmis. Once kola, sonra su, sonra sicaktan daralinca birayi iciyorum. Komidon ustunde duran menude mini buzdolabinin fiyat skalasini gorunce "Oh iyiymis lan gerekirse buzdolabini bile satin alabilirmisim" diyorum.

Saat 17'ye yanasinca iskeleye inip bilet kovalamanin pesindeyim. Gidiyorum ve bingooo aksama bir bilet buluyorum, ptesi biletini iade ediyorum. O arada otel odasi kicima kaciyor. Olsun o bir ilkti, olur oyle diyorum. Hem bu basindan asagi Motorcycle Diaries gibi ya da degil gibi. Ucun besin onun onbesin hesabi mi olur a be guzelim su zavalli dünyada...

Bandirma

Feribot oncesi bekleyis sekansinda once bir Iskender patlatiyorum. Ilac gibi geliyor etin tadi. Begeniyorum. Tavsiye ediyorum. Bandirma meydanindaki Inegol Et Lokantasi.. Giderseniz mutlaka yiyin. Arkasindan meydandaki kahvelerde Bandirma'nin yasli insanlari ile kucaklasiyorum. Muhabbetlerine kulak kesiliyorum. Coktan secim ruzgari almis gitmis. O kadar dinliyorum ki butun Bandirma sorunlarina vakif hale geliyorum 2 saatte. Yanliz sortlu ve terlikli halime pis pis bakan amcayi fazla kizdirmayip "fena seyler" olmasin diye 3 su 2 cay 1 limonata icip kahveden uzuyorum. Ne bokum bir meraksa pisige neden olacak bir parkurda dalgakiranin sonundaki fenere kadar sisik bilekle yürüyorum. Mantiken uzerine basmamam lazim olan seyi "uzerine git kocum, belki duzelir" hezeyani ile daha da iç ediyorum. Saatlerimiz 20'yi gösterdiginde otele donup "tek kisilik odamla" kucaklasiyorum. Bir dus, kesmiyor bir dus daha.. derken ust basi toparlayip, Kuzuya yukleme ve iskeleye giris yapip motoru feribota yerlestirme.

24 saatlik tur Yenikapi - Bandirma - Erdek - Narli - Erdek - Bandirma - Yenikapi seklinde son buluyor. Amele yanigi modelinde yaniklar, pisikten motoru biraktigim Hillside ile ev arasindaki 2 dakikalik yolu yengec yuruyusu ile 13 dakikada alma ve eve gelip jinekologa bacaklarini acmis kadin misali notebookun karsisina geciip tum bu olanlari size anlatma enerjisi.. Yoruldum, korktum, azar isittim ama ben 24 saat icinde 70 km yol yaptim, hepsi sadece ozledigim biri icindi.

Hayat ertelemeye gelmez dostlar.. Yarin ne olacagini bilemezken, bugunun kiymetini görmezden gelmeyin.

Che gibi ya da caliliga girer gibi, yildizlarin altinda ayisigini izler gibi. Biraz ben gibi biraz sen gibi. Nasil hissediyorsan onu yasar gibi...

Ya da degil :)

***

Notlar: Arada yazmayi unutmusum, Ibrahim amca sabah anlatti. Damadi en son sabaha dogru bicakla kovalamis. Ne diyim sonlarini merak etmiyor degilim.

Saturday, June 23, 2007

delay: 18:30

hayat ertelemeye gelmez...

Friday, June 22, 2007

hali hali halll meli meli meeeee



sana evvelden hastayim
yoklugunda yastayim
doktorlar degil care
askindir benim ilacim
hali hali halll meli meli meeeee
download



Denge

Denge, limit, doz, ölcü: Eger hayat icinde denge ile aram o kadar iyi olsaydi, calisacagim yer sirk olurdu, burcum da terazi olmazdi. Yaptim oldu, yedim bitti, ictim gitti.

Tuesday, June 19, 2007

Addicted to "Dore"


Celtic Full Zip Lisbon Track Top - Black

Features

- “Leones de Lisboa – 40 Aniversario – 25 Maio 1967” embroidered in gold encircling the crest with gold embroidered star.
- Gold embroidered Nike logo on right chest.
- Gold zip down front with 2 front pockets.
- Small sewn on badge with “For it’s a grand old team to play for” at bottom hem.
- Large Celtic 1967 Lisbon gold print on back.
- All over 1967 subliminated print.

Composition:

- 100% Polyester

Friday, June 15, 2007

Dallama's Of Cihangir




Sponsoru Arcelik olan bir Sokak Sanatcilari Temasasi,
Yani "sen onu kicima anlat serisi -1"

Perihan'dan Jolie'ye Fay Hattı

Bantta kosarken beni orgazma sürükleyen yazi. Perihan, Jolie'ye patlamis. Jolie'nin bundan haberdar olmasi olasiligi ve umrundaligi da beni dusundurmuyor degil, olsun ama severiz masturbasyonu biz milletce gazete sayfalarinda da olsa...
Bir iyisanlık zirvesi: Çocuk satın almak

Wednesday, June 13, 2007

evlisin de benle evli degilsin...

kadinin evlilik vurgusunu gündelik hayata yedirme telasina takmis durumdayim. gecen gun bir ogle yemeginde masada bosbogazcasina akan muhabbete herkes birer tugla koyuyor, sirkette iki calisanin da evli oldugundan haberim yok. biri ile bunlari gevelicek samimiyetim var da otekisine "aa sen evli miydin" diye tepki verirsem kendisinde gözüm oldugu sanrisi yaratmaktan bile cekince duyarim diye "hadi canim dedim, evli olamazsin" dedim daha da sictim. bu sefer de kizin evli olmasina uzulmusum "ah ah kacti kiz der" gibisinden bir hava olustu masada. arkasindan nereden sokustururum telasi ile de sevgilim oldugunu falan bir sekilde sokusturdum araya. ruhum hasta yapacak birsey yok, uyuz olurum ima ve intibalara.

neyse nerden geldi, masada evlilik adayi biri var, haftasonu da bizim Memo evleniyor, bu ara sagdan ve soldan evlilik ataklari geliyor. derken konu bir ara baska bir mekanda yine evlilik hadiselerine geliyor. sinirsiz, kayitsiz bir sikayetim var ki kadinlarin bulduklari her firsatta kocalarindan bahsetmeleri, sanki adami taniyor musuz cok yakin arkadasimizmis gibi herifin hayatindan her kesitten haberdar edilmemiz gibi bir duzum soz konusu. bunun insanlar üzerinde yarattigi daralmanin farkina varamiyorlar. hayir evli olmadigim icin degil, yani banane canim senin kocandan ve o burda olsa ne derdi ne yerdi ne icerdi nasil davranirdi detaylarindan. tamam cok guzel evlisiniz, cok super kari kocasiniz ve senin evli olmayan bayan arkadaslarina küstahca, sanki maci hep onde goturen takim edasinda baktigini biliyoruz da fenalik geliyor.

oysa evlilik de ona dair olan hersey de kari koca arasindaki bu bize anlatilmamasi gereken tum detaylar da o "ev"in icinde kalmali galiba biraz. ne oluyor da bir anda eslenen, otek yarisini buldugunu dusunen bu elmalar birer karpuz gibi düsüyorlar kucagima gundelik hayatta.

sirkette bir sekreter vardi. soyle diyim kizin daha adini ogrenmeden erkek arkadasinin adini ogrendik. Y asagi Y yukari. Geldi bize "Y, gecen gun telefon alacakti PSP aldi, butun gun onla oynuyor" diyor. Kiz odadan cikiyor biz "hahahahah salak" diye gülüyoruz. Essek kadar herif PSP ile napiyor ayol dedikten sonra ben PSP ile sirketin tuvaletine gidiyorum. Ama ne Y'yim, ne evliyim...

Bir donem hayatimiz Y'siz gecmemeye basladi. Sirkette herkes biliyor ki sevgili sekreter hanim kizimizin bir Y'si var. Var da ulan benim degil senin, ne bilim esirge, anlatma, paylasma, allahaskina sana kalsin. Sen kacmaya calissan bir sekilde Y hikayeleri gelip seni buluyor. Olan biten herseye dair bir Y ilintili yorum mutlaka var.

Hafizalardan silinmeyen bir anekdot var, gezegenle paylasmak lazim bunu. Sirketin olagan uıpdate meeting'lerinden birindeyiz. Sevgili patron gelis gidis saatlerini yaz saatine uyduralim ayni saatte hep beraber gelip hep beraber cikalim bir duzen olsun diye lafa girerken soz her zaman oldugu gibi baskumandan sekreter hanimda, ilk söz.. Kacta gelmek senin icin uygundura gelen muthis cevap "Valla Y 17:30'da evde oluyor, ben eger burdan 19:00 da cikarsam 1,5 saat beni evde beklemek zorunda kaliyor. Ona gore bir sey olursa, bir duzenleme" Bay T ile gozgoze geliyoruz. Patlayacagim, patlayamiyorum. Sirket toplantisinda, sirket mesai saatlerinde bir kriter olarak bay Y.

Yani kusura bakmayin butun bayan arkadaslar, es, dost, familya, butun mahalle... Bu koca enjeksiyonundan daraldigim kadar baska bir daralti mevzu yok su siralar gundelik yasamda. Nerde cift görsem ayirasim geliyor.

Bu vesile ile su veciz sözü de anmadan gecmeyelim: Kucaktan gelen kucaga gider!

Tuesday, June 12, 2007

bir cakirkeyif hali her zaman makbul olmayabilir

kimi dostlar diyorlar ki "tadim yok icemem bugün". tadim olmadiginda da iciyorum, tadim oldugunda da. icmenin bir rituel olarak ne ile beraber gittigini kestiremiyorum. iyi gittigi yegane meze, yani kendilerine meze dememden alinmazlarsa dostlar. yani kadehi kaldiracagin soyle tokusturacagin baska diger kollar, kafalar olmazsa ne manasi var ki bu icme rituelinin. oyle olmasa zaten coktan adada bir kuytuya tünemis, bir musamba cadirda gece ayisiginda goge dogru kaldiriyor olurdum kadehi ergüder yoldas gibi. ama sanki bütün olan bitene bakinca, hani o'nun da gecen gün soyledigi gibi bu kadar da icmemek lazim belki de. bir ders, bir nasihat, bir kulak arkasi notu olarak alinabilir.

Monday, June 11, 2007

"Hocam nasılsınız?"

Sabah Kuzu'nun kurcalanan Immobiliser'i ile keman yayi gibi gerilen sinirlerle Tepecik Yolu'nun çikan'ından dönerken 3. olarak dahil olmaya ramak kala gordugum ortaokul matematik hocamin arabasinin pert olusu ve yaslanmis surati ile "anilar gozumde canlandilar" sahnesi ile kendime gelmem toplam 5 saniye sürdü. Saga kirdim, muhtara kosuyorum. Hangi ibis benim immobiliser'ima yan bakacakmis sasmiyorum, burnu boktan kurtulmayan Kuzu ile esenlik dolu günler. Ayrica bana bakma öyle basim dönüyor...

***

Insanlarin hayatinda unutamadiklari anlar vardir: Sami Yen'de Galatasaray - Neuchatel'e 5 cakarken, Nurdan Terzi hoca beni matematikten sözlüye kaldirmis, blok 4 ders boyunca tahtada kalarak bütün sinifi sözlü stresinden kurtarmis, her gol haberi geldikce tahtanin sag ust kosesinde hocaya caktirmadan insa ettigim scoreboard'a golleri isler olmustum. Eet ben OYS'de 52'de 51 cakmis bir adamim. O yil bir soru da iptal olmustu. Nazareth me n'olur, calis senin de olur.