Tuesday, September 27, 2011

Facehunter

Yvan Rodic aka. Facehunter yollamis bunu dün twitterda.
"Vespa helmet as a fashion accessory, outside Gianfranco Ferré "
"Feşınbik" dolasan Facehunter, Ocak 2006'dan beri blogluyor. Sürekli ucarken görüyorum onu. Milano, Paris, New York, Amsterdam.. Bir tür küçük Scott Schuman aka. The Sartorialist. Yvan aslinda daha önceleri Saatchi & Saatchi ve Leo Burnett gibi ajanslarda calismis bir reklamci. Hali hazirda da Tokion, GQ (French), Cover ve Modette gibi dergilere moda yazilari/cekimleri yapiyor. Isi gezmek, fotograflamak, yazmak ve bloglamak.

Arada asagidaki gibi tamamen fotograflarindan olusan bir kitap yayinlatiyor Thames & Hudson'dan;
Ya da zaman zaman bazi video-show'lar üretiyor:
FACEHUNTER NYC (part1of2) from The 88 on Vimeo.
Rodic yarinin isi denen seyi bugün yapiyor.
Yarin dedigin ne kadar yarin, bunu kimse sormuyor.
Yarin degil, hemen simdi.
İşini birak, maasini terket, plazadan uzaklas:
Bir notebook, bir fotograf makinesi al ve bloglamaya basla.

Sunday, September 25, 2011

Hadi ama

Bazen sabah 09 sularında, bazen oglen 14:00 gibi dergahi ariyorum. Telefondan "Valla yok birsey" cevabi geliyor. Hadi ama gel artik...

Thursday, September 22, 2011

Gnocchi

Gnocchi

Wednesday, September 21, 2011

Ayni/Ayna

Farkli zamanlarda, farkli yerlerde, ayni fikirler.

Cam tavan çatılar hep güzeller, güzeldiler.
Sound:Dinle

Monday, September 19, 2011

Madeira

wild ocean

Sunday, September 18, 2011

Saturday, September 17, 2011

Tedrisat

2-7 yas arasi. Hafizadan silinmeyen anlar. Ne verirsen alirlar. Unutmazlar.
Tedrisattan geciriyorum. Fotograf cekmeye, dergi/fanzin karistirmaya basladi.


E.Boy çekti bunu, 3 yasinda.

Friday, September 16, 2011

Love or not!

Sevip sevmemek arasinda derin kontrastlar yok, sanki. Sokak kalabalikti, Barney'i bir arka sokakta otel önünde gördüm. Konusasi olan iki kisinin sendeleyip konusamamasi gibi oldu adimlar, sendelendi. Gecip gittim, hamama cevirdi, katlayip sallayip yolladi. Emek'e dedim ki napiyoruz burda imza icin bekliyoruz. Agathocles tshirtünü Barney'e uzattigimda, seviyor musun bunlari? dedim. Bilmiyorum, belki de diye cevap verdi. Sevip sevmemek arasinda derin kontrastlar yoktu. Lale'de kaşık kaşığa "3. kez gelirlerse gitmem herhalde" dedi. Bir daha sevemezsin, bir kere olur o. Kaldi ki, sevmek ne demek ki?

Baska türlü bir hayata direksiyon kirmak an'la sözkonusuyken, sevmek de nesi?

Napalm Death, Istanbul @ 13.09.2011 Napalm Death, Istanbul @ 13.09.2011 Napalm Death, Istanbul @ 13.09.2011 Napalm Death, Istanbul @ 13.09.2011

Tuesday, September 13, 2011

Hacca gidemiyorsan, hac sana gelir!

Bu gece
Napalm Death @ Istanbul, OldSchool Bar, 23:00
Gelin kendimizden gecelim kardesler, sonkezmişcesine, kardesçesine...

Goodbye to Summer

Bisiklet ya da benzer mimaride bir scooter/motorla surf ya da ona benzer bir baska aparat nasil tasinir? Asagida güzel bir uygulama ornegi var...
Surfboard Bike Rack (Side Mount)

via Sartorialist

Saturday, September 10, 2011

Bathroom

Thursday, September 8, 2011

Grinding The Crack

Hazerfan'dan beri bitmeyen istek...

Sunday, September 4, 2011

Overdose

Bütün asiri sevmelerin altinda bir bityenigi vardir. Kuluckadadir, zamani gelince cikar aciga.
Sevdigini öldürmeye de tam o anda baslarsin...

Friday, September 2, 2011

Thursday, September 1, 2011

Dergahta hep mutluluk var mi?

Saat 07 gibi baslar hayat Dergah'ta. Erken gidersen dimdizlik bir bankta, denizin carsafina bakar bakar durursun. Erken kosucular, yürüyücüler, dostlar sporda görsüncüler. Gelip gecenler, ler ve ler ve ler. Uzun aradan sonra dergaha indim. "Balik yagiyor, gel dediler". Balik yagdi hakkaten. Toplu igne atsan balik geliyor.

Pek efendi bir bey, "Bugün hic tutmamis olanlarin baslama günü" diyor. Tam da öyle. Atiyorsun geliyor, atiyorsun geliyor. Akinti da tam kivaminda, karistirtmiyor caparileri birbirine. Yine envai cesit adam. Pekala aslen sadece kafayi bosaltmaya geliyorsun, ne miktari ne balik önemli, sadece ve sadece o ardi arkadasi kesilmeyen "at-çek"e tutuklu kalmak. Dünyanin icinde dünyadan kopmak, bütün seslere ve tepkilere kendini kapamak. Kulagina da bir muzik atarsan, cikmasi zor bu tripten.
Tüm envai cesitligiyle bir bey, biraz hobbit, biraz anton, "Günaydin" diyerek kivrildi dibime, baliklari cikartirken capariden:
"Merhabalar, hayirli baliklar, güzel avlar.. Nasiliz, iyimiyiz" gibi bir hitabet ardindan anladim ki, icinden cikilmasi zor bir sarmal geldi, geliyor, geldi ve tam enseme bindi. Günaydin dedim tesekkur ederim. Daha once ara ara gördügüm, pejmurde bu beyle kismet buguneymis dedim, mavrasi, kiymeti harbiyesini çözüş.

"Ben yaziyorum, okuyorum. Cocuklara, bakanligin, falanca ve filance konulardaki kitaplari isiginda su desteklerim oluyor... Ozel calismalarim.." derken.. arkasindan "Ilerleyen gunlerde bakanliklardan da su karar ve konular cikacak. O konulara da hazirlikliyim"li bir baska girizgah.. Yaklasik 5 dakika süren tiradi bitmek bilmiyor gibi geldi. Bu esnada bir eli ile baliklara ve capariye egilmis beni sirtimdan dürtüyor. "Bakin bakin" diye konusurken bir eli ile sizi fiziksel olarak da "dikkatleyen"ler olur ya. Fena halde huylaniyorum. Var midir böyle takintilarim diyerek de kendimi sorguluyorum. Belki de takintim var, haberim yok. Burnuma gelen kesif pejmurdelik kokusuna dayanmakta da zorluk cekiyorum. Sakallar uzamis, gözlerdeki yesil, suratindaki ifadeyi baska bir yere tasiyamiyor. Suratimi kaciriyorum. Sherwood ormanindan kacip gelen bir Robin Hood ekurisi gibi. Sapkanin tüyü eksik. Kulaklarin uclari sivri... Tiradin arkasi geliyor, bu catlagin dediklerinden bir halt anlamiyorum ama o sirtima, omzuma dokunan elden fena halde bezmisim. Baliklari bosaltip, hemen uzaklasiyorum "atma-cekme" sahasina.

Gidiyor yan banktaki sabah mahmurzedesi 2 gencin yanina. Bayram sabahi, tahminen asker izinlisi 2 toy, birazdan hayatlarindan bezecekler. Arada sag gözle kesiyorum. Benzer "Bakanliklar, kararnamaler.. cocuklara ders.. kitaplar" semineri orada da veriliyor. Cocuklara en son "Çakkk" türünden ellerini uzatiyor. Çocuklar nakavt, ellerini istemeyerek carpiyorlar. Belli belirsiz bir napacagini bilememe hali. Kirmak da istemezsiniz ya böyle çatlaklari. Yerime dönüyorum, tekrar baliklari bosalticam -10'lu 15'li geliyor baliklar, kismete bak ki- geliyor Sherwood, ilk hareketi sirtima dokunmak oluyor. "Hocam" diyor.. Bende tel kopuyor. Yaklasik yarim saattir aklimdan gecirdigim ve gösterip göstermemekte bin kez beyin yargicimdan gecirdigim seyi yapiyorum: "Hocam hocam da, hocam lütfen dokunma ve hemen uzaklas burdan"... "Tamam tamam peki pardon" diyor. Ellerini kemerinin icine sikistirip, paytak paytak akinti burnuna dogru yurumeye basliyor. Üzülüyorum, bunaliyorum, daraliyorum...

Dergah dedigin de hep mutluluk, hep hosluk barindirmiyor. Her baska buldugun, bir an kesfettigin, baska türlüsü dedigin sey de aslinda zamanla baska'ligindan feragatini, normalini sana sunuyor. Bu hayat icinde akip giden zamanin disinda senin tüm sakincalarindan arinmis bir "Dreamland" yok dostum.

Er ya da gec bulur seni birseyler. Mutluluk dedigin sadece 4-5 kücük an'dan ibarettir. Kümülatif degildir, parsiyeldir.