Dönüp bakıldığı zaman, içinde çoğunlukla geçici çözüm arayışları içeren ve aslında, bir şey de ifade etmeyen bir geçmişten fazlasını sunmuyor bu kelimeler bize. Sanmak ve zannetmek, gerçek ile arzulanan arasına atılmış titrek bir köprü. Bırakın karşıdan karşıya geçmeyi, inşaa fikri bile kötü.
Bana ekşi suratlı mimarlık hocalarını anımsattı bu sözünüz; öğrencilerin her fikrine "saçma...saçma..." diye karşılık veren, ama yeni saçma olmayan bir çözüm sun(a)mayan. Bazen bu hocaların amaçlarının "üzüm yemek değil bağcıyı dövmek" olduğunu düşünürdüm; şimdi isimlerini bile zor hatırlıyorum.
zannetmekten başka birşey yapamaz ki insan! asıl bildiğinden emin olandan korkmalı bence...
ReplyDeleteDönüp bakıldığı zaman, içinde çoğunlukla geçici çözüm arayışları içeren ve aslında, bir şey de ifade etmeyen bir geçmişten fazlasını sunmuyor bu kelimeler bize. Sanmak ve zannetmek, gerçek ile arzulanan arasına atılmış titrek bir köprü. Bırakın karşıdan karşıya geçmeyi, inşaa fikri bile kötü.
ReplyDeletebu sözler de titrek bir köprü değil mi? hangi çözüm kalıcı ki?
ReplyDeleteBana ekşi suratlı mimarlık hocalarını anımsattı bu sözünüz; öğrencilerin her fikrine "saçma...saçma..." diye karşılık veren, ama yeni saçma olmayan bir çözüm sun(a)mayan.
ReplyDeleteBazen bu hocaların amaçlarının "üzüm yemek değil bağcıyı dövmek" olduğunu düşünürdüm; şimdi isimlerini bile zor hatırlıyorum.