Tuesday, December 13, 2016

"Kendine dikkat et lütfen"





Türlü başka şeylerle angaje ve bu angajmanda bir up bir down iken gelen "Kendine iyi bak" mesajı, tam olarak nasıl bir kendine iyi bakabilmeyi anlatıyor, bunu bilemiyorum. Ta ki Cumartesi akşamına kadar. Beşiktaş'ta oynanacak maça şehir dışından gelecek bir konuk takım taraftarı arkadaşa "Maça geldin mi" diye mesaj atmıştım. Geldiyse bir görüşelim ve selamlaşalım diye istekle doluydum. Mesajıma cevabı çok geç döndü. Maç başlamasına az bir süre kalmıştı. Biraz bu zamanlama, biraz gidip video da çekerim diye alacağım çantanın nedense o anda ağır gelmesi ve taşımaya üşenmekten çıkamadım evden. Maç başlar gibi "Mesajını şimdi gördüm" dedi arkadaş. Oraya gidememiştim. Gitseydim motoru parkedip kamera ile duracağım yer her zaman gittiğimde durduğum o cep olacaktı. Önünde 2 metre çukur açılan cep. Maç, sonrası ve o gece olanlar. Tam bir gün önce o mesajdaki gibi: "Kendine iyi bak". Kendime galiba iyi bakmıştım, bilmeyerek. Sıramı savmış, ekranda vahşeti ve acı içindeki görüntüleri izliyordum. Yaşamak ya da yaşamamak, ölmek bir anda ansızın, ortada hiçbir şey yokken. Şimdi o ölüp gidenlerden farkım, Harun'un mesajı geç görmesi mi, benim çantayı taşımaya üşenmem mi, bilemiyorum. Bir zamandır bu ülkede hiçbir şeyi bilmek istemediğim gibi. Başınız sağolsun, geride gözyaşları içinde ufak çocuklar kaldı. Sizin de orada olmak ya da olmamak gibi bir seçiminiz yoktu. Öldünüz, öleceğimiz bir sonraki patlama için tekrar sıraya girerken biz.

0 comments: