Tuesday, March 31, 2009

HAOSSA


Bazen kafaniz duman olur, dumanli seyler kullanmaniz gerekmeden. Bazen hayatiniz paramparca olur, parcalayacak bir bicak darbesi bile olmadan, bir mektupla. Bazen yediginiz hersey yavan olur, lokmalar comlekte karides bile olsa. O zaman 25 Nisan'da HAOSSA bizi cagiriyor olur. Hayatin Anlamini Otuz Saniyelik Sarkilarda Arayan Adamlar ile kendimizden gececegiz. 93'de Gitanes'nin sidikli zemininde tepistigimiz gibi, 94'de Roots'da cikan kavgalara tiris gectigimiz gibi. Ne o yandan, ne bu yandan oldugumuz gibi.. Futbolcu gibi, gelen topa gelisine vuranlar gibi...
HAOSSSAAAAAAAAAAAAAAAAA

HAOSSA / Beyoglu Tour Dates
Kemancı - 25.04.2009
Peyote - 30.04.2009
Dogzstar 27.05.2009


Hayatın Anlamını Otuz Saniyelik Şarkılarda Arayan Adamlar
Ask it why'dan Ozan, Turmoil ve Kranch'tan Tolga ve Kranch & Disguast'tan Enis, ucu bir araya gelince HAOSSA olmuslar. Ne caldiklarindan haberim yok. 25 Nisan'da ayik olmak istemiyorum. Ileri tarihe ayarlanan bir sarhosluk icin sen cok yasa Calendar!






Monday, March 30, 2009

Bong Ra


Bong-Ra ~Breakcore

Thursday, March 26, 2009

Kate Lanphear

http://jakandjil.com/Style%20Spotlight/KateLanphear.html


via Jack and Jil blog




She has the Billy Idol peroxide blond hair and the devil-may-care style to match. But Kate Lanphear is no ephemeral star. The American-born Lanphear has held posts at both Vogue Australia and Harper's Bazaar; most recently, she's been appointed Senior Style Director at US Elle.

Wednesday, March 25, 2009

MX Revolution

İdeal mouse'a ulasilir mi? İdeal mouse var midir?
Sensitivity nereye kadar?
Ama su var ki artik pil kullanmak yok.

Logitech MX Revolution



logitech-mx-revolution-02logitech-mx-revolution-03

Handikaplar
- Tepe scrollu bos donmesi olasiligi
- Her mouse bir gun masa ustundeki tozlarin hepsini altina yapistiracaktir


Bejan Matur

"Cumhurbaskani baskalarinin mazlumlari ile ugrasmayi biraksin, kendi ulkesindeki mazlumlarinin dertleri ile ugrassin oncelikle..."



Aynı Topraklarda
Güneş solumda ve dikenlerin yolunu aydınlatıyor.
Çocukluğumla aramda ölüm var.
Ölümle hayat arasına sıkışmış, uykulu, kadim bir tepedeyim.
Annem yoldan gelmiş yol olmuş kardeşime,
Ölümleri gösteriyor. Birlikte ağlıyorlar.
Ben güneşe ağlayacağım. Issızlığına bu tepelerin.
Ve yanımda soyunmuş derisiyle bir yılanın, çok istese
Lapis olacak mavi bir taşın rehavetiyle bakınıyorum.
Neresi yurdum?
Güneş belki de.
O hep duran. Çocukluğumu tanıyan eski dostum kaplumbağa.
Mezarları hatırlatarak, küçük bir kızın yanağından öper ve
Hoşça kal der. Dön annene.
Git ve unut yaradılışı.
Güneşe bakarak kanını akıtmış arkadaşını
Ve yılanların hikayelerini unutmalısın.
Gözaltlarına yerleşen çizgiler
Çocukluğa dönüyorsa,
Aynı topraklarda,
Gelinciklere bakınca,
Aşk başlar.

Tuesday, March 24, 2009

Herkes Evine

Bu parca son bir kac mactir Ali Sami Yen Stadyumu'nda oynanan maclarda devre arasi calar.





dön artık çok uzatmadan
ne varsa kalbini kıran
çekinme bu buluşmadan
herkes evine

zoruma gidiyor bu acı
aşkının en güzel tarafı
anladım farklısın
sen gidince

tadımı bozuyor bu acı
özgür olmanın tasası
kesmedi beni ne boş
sen gidince

bu yüzden geç kalıp
yeterince üzülünce
sana ben
kalamadım

dön artık çok uzatmadan
ne varsa kalbini kıran
çekinme bu buluşmadan
herkes evine

Sunday, March 22, 2009

Tug

Seni çe-keeeee-meyen bütün römorkörlerin, çapasina üfürrrrrrrr...!




Hani erken inerdi karanlik,
Hani yagmur yagardi inceden,
Hani okuldan, işten dönerken,
Işiklar yanardi evlerde,
Eskidendi, çok eskiden.

Hani ay herkese gülümserken,
Mevsimler kimseyi dinlemezken,
Hani çocuklar gibi zaman nedir bilmezken,
Eskidendi, çok eskiden.

Hani hepimiz arkadaşken,
Hani oyunlar tükenmemişken,
Henüz kimse bize ihanet etmemiş,
Biz kimseyi aldatmamişken,
Eskidendi, çok eskiden.

Hani şarkilar bizi bu kadar incitmezken,
Hani körkütük sarhoşken gençligimizden,
Daha biz kimseye küsmemiş,
Daha kimse ölmemişken,
Eskidendi, çok eskiden.

Şimdi ay usul, yildizlar eski
Hatiralar gökyüzü gibi gitmiyor üstümüzden
Geçen geçti,
Geceyi söndür kalbim
Geceler de gençlik gibi eskidendi
Şimdi uykusuzluk vakti.

m.m.






Il Tempo Se Ne Va


o elbise de nerden cikti oyle
ne etkileyici suna bak
goruyorum nasil giyindigini
eger annen seni boyle gorse, bilirsin
bu aksami kavgayla bitiririz
ilginc ama gercekten sensin
14 yasinda ya da biraz daha fazla
barbie bebeginle oynamiyorsun ne zamandir
yuruyusun simdiden
bir kadin gibi olmus bile

surekli gizlice telefonda
fisir fisir bir suru seyler
sana sormak istiyorum kim o diye
ama biliyorum ki utaniyorsun benden
kapin iyice kapali ve sen
ayna karsisinda makyajli
goguslerin bile buyudu
biraz sonra disari cikacaksin
o aksamlarda ben hic uyuyamiyorum

ve gercekten zaman geciyor
ve artik kucuk bir kiz cocugu degilsin
kendi yasina dogru buyuyorsun hizla
ben bunu farketmemistim daha onceden
ve gercekten zaman geciyor
hayaller ve kaygilar arasinda
kucuk coraplarin cikmis simdiden
yerine kulotlu coraplarin gelmisler

bir kadin olacaksin ki bu normal
ama kiz cocugu
ozel bir seydir
belki seni o oglan alacak
kimbilir kac kere onun icin agladin
etek kisalmis ve sonra
bazi ifadelerinde kotuluk
biraz sonra disari cikacaksin
o aksamlarda ben hic uyuyamiyorum

ve gercekten zaman geciyor
ve artik kucuk bir kiz cocugu degilsin
kendi yasina dogru buyuyorsun hizla
ben bunu farketmemistim daha onceden
ve gercekten zaman geciyor
hayaller ve kaygilar arasinda
kucuk coraplarin cikmis simdiden
yerine kulotlu coraplarin gelmisler



Şahin Artan Nerede?



Cevabi onden vereyim, bazen markette rastlasiyoruz...

Okul 96'da bitmesi lazimken bitmemis ben stabil bir 4 yillik ogrenci enerjisi ile ayni tempoda 6. ve 7. yilda bile Mkoy-Avcilar otobusune binip okula gidiyorum. Benden endustri muhendisi olamayacagi asikar. O yuzden 96 senesindeki stajda kafayi Gopher'in acizligine gommustum. Connectionlar, networking, mail trafigi, header'lar, as-400'ler, chat ekranlari, instant messengerlar uykusuz sabahlar olarak geri dondu. Herkesin pirelerinin ucustugu saatlerde yeni birsey hadi daha yeni birsey ogrenmeye calismak. Ertan Kurt (aka. Cronos) istisnasiz 12 yildir hayatimda. Ilk gun "Bak su program cikmis kurcala" dedigi enerjisi ile o da beni 12 yildir besliyor. Buyumeyen bir cocuk o. Baska kahramanlar da var. O 6.-7. yillarda otobus yolculuklarinin vazgecilmez gazetelerinden YeniYuzyil. Muhtelif zamanlarda Radikal. YY'da Hasan Yalcinkaya'nin Chatkapi kosesi. Bir sabah Disguast'i yazdigini gorunce eve donuste mail atmistim, tanismistik. Ugrastigim websitelerini yillarca host ederek yardimini esirgememistir. Mutevazi, ama webe yonelik enerjisini ve sinerjisini de her zaman kendi bunyesinde tutmayi basarmis, mulayim isler yapmis bir adam. Kedi gibi bir adam derler ya o hesap. Sonralari koptuk. Web de zaten 2.0 oldu o ara. Web 2.0 olunca bizler de mi kaybetmis sayildik bilemiyorum ama 97-01 arasi siber uretkenlik bana kalirsa en tavan donemindeydi. Yazanlar da o donemler daha verimli yaziyorlardi. Radikal'de Serdar Kuzuloglu'nun yazilari giderek tutku halini almis, is sadece internet kulturu degil, sistem elestirisi ve duzene atilan yekpare tokatlar olarak yankilaniyordu 78in koltuklarinda. O otobus zaten baska turlu de cekilmezdi. 00'de Yurtsan Atakan'la star.com.tr projesinde calismadan once ara sira maillesirdik. Disguast'in siki takipcilerindendi. Bir gun is teklif ettiginde, hirpani yazilarima asina oldugundan plazadan iceri girerken "Seni buralara soktum ama " diye pis pis gulumsedimisti. Sabahlari külüstür bir amerikan arabasi ile birlikte giderdik Etiler'den ise. 17 gun eve gelmeden masalarinda yattigimiz plazada ayaga dikecegiz portali diye yeri gelip Hintli Nithin Potdar'a Polat Otel'de 5 saat IPS demonstration munasebetiyle katlandigimiz bile oldu. Ne acaip gündü. Sirkete IPS'i satmaya calisan firmanin gurbuz elcisi bikmadan sikilmadan bize bir content management tool'unun yaptiklarini anlatiyordu. Odadakilerin olaya fransiz kalmalari kacinilmazdi. Hakkaten bir Kuzey Can vardi ne oldu ona? Sonucta IPS alinmadi, Effect Multimedia rivayetlere gore 500bin$ a CMS yazdi ve satti. Uzan'larda para boldu ve TR'de bir portal projesine 1,5M$ a yakin para harcandi. Geriye hicbirseyler kalmayacakti, birkac yil sonrasinda... O tavan yillarda Beseri Durumlar ile parildayan gunes Sahin Artan, Yurtsan-Hasan-Serdar ile olusturulan online-quadricepsin en onemli lifiydi. Hatta yanlis hatirlamiyorsam, bir Compex'de Harbiye'de bir oturuma, Cem(bildirgec.org) ve Hasan (hafif.org) ile birlikte gitmistik. Yurtsan, Sahin ve Serdar da oturumdaki konusmacilardi. Cok eglenceli, bol soru-cevapli, TR'de İnternet Nereye Gidiyor edali bir gun olmustu. O zamanlar social media yok gibiydi, web tabi ki 1.0'di ve Almanlar ADSL hizlarinin artirilmasi icin henüz sokaklara dökülmemisti. Yurtsan, eskisi kadar yazmiyor. Net uzerindeki etkinligini F klavye tutundurmaciliginda birakti. Severim, o da bir baska kedi gibi adamdir. Serdar K, nami diger Myk Media bugun o donemlerden kalan en aktif zincir. mykmedya.com'da, yillar once yazilarindaki detaylari canlandiriyor. Okuduklarimiza sahit kiliyor. Ben yine de merak ediyorum, Sahin Artan nerede? Niye markette gorunce selam verirsem istifini bozacagim endisesine kapiliyorum. Neden Beseri Durumlar gibi, zaten milletce turkce icerik uretme kabizligimizin nette baki oldugu bir ahvalde yazmayi ve uretmeyi birakmistir... Sahi bir Türk İnterneti diye tutturan Levent Bali vardi. Kahramanim degildi ama. Friendfeed'de goruyorum, hala yasiyor.. Medyatext ölmedi, kalbinizde yasiyor...

Ne Web Olsa Yaparim Brother!


NE ACAIP SEKTORSUN SEN WEB
Sektor lafina da alisamadigimi bastan belirterek girmeliyim. Somut bir urune yansimadigi, soyut bir urun insa edildigi icin zaten galiba kiymeti harbiyesizligi de bundan menkul mu ne.. Yine de bence nedeni baska. Ben hayatimda bu kadar itibarsiz, bu kadar ne idugu belirsiz gibi lansolan, aşkolan, meşkolan bir is gormedim. Ilk printerimi almak icin bir yaz yaptigim 3 aylik hurda cam toplama isi bile daha itibarli mi neydi.. Insanlarin merakini celbedip uzerine konustuklari birsey oluyordu. Bugun ne acaip ki weble ugrasiyorum, isim budur, 96dan beri hasir nesirim dedigimde "aa ben de web sayfasi yapiyorum" diyorlar. Ya ben miknatis gibi surekli "sektorden" insanlara rastliyorum ya da gercekten herkes "webci" be abi. Tonla vakaya tanik olmusumdur ama en sonuncusu zaten bu tellendirmeyi yazilamama neden oldu. Aksam bir cocuk ne is yapiyorsun diye sorunca, ben alayli olmanin getirdigi elicekinirlikle "web, grafik, tasarim, site, sayfa and the heartbreakers" gibi kelimeleri siraladim. Der demez soyle bir cevap aldim:

"Aslinda muhendislik okudum. Kriz var biliyorsun, bos oturmiyim diye, web sayfasi, banner yapmaya basladim" dedi cocuk. Yani hastaneye gidip, doktorlara tedavi olup hatta bir sure gecirdigin rahatsizliga dair cok sey bilmeye basladiktan sonra kimsenin kendisine ben artik doktorum dedigini gormedim. Ama eli klavye tutan, mouse kullanan ve program install etmeyi beceren herkes grafiker, web tasarimcisi.. Coder olmaya bunlar yetmiyor tabi. O yuzden programcilar rahatlar. Gerci ne urettikleri mechul "coder"lar da var. Onlarin da bir cay alip, VisualBasic ekranina bakan yeni .net'ciler oldugunu dusunuyorum. "Acik" abicilerin alayi mental olarak zaten uretkendirler... Neyse velhasil ne guzel sektor bu sektor "herkeseeee ekmek var su var tarak var torba varrrr... gehhh emmoglu"... -

Friday, March 20, 2009

Epic Fail

gs-hamburg-012


...
...
ah, nerde benim altından avaze sesim!
yankısı bir duvara gömülmüş testide kaldı
avaze sesim!

şimdi başkalarının kalplerinde yankılanan
bir zamanlar içinden geçtiğim aşklardı
feryattan kimseler ölmez, denirken
duvarlardan geçtim
artık kimseyi sevemez aşktan ölmüş yürek, derlerdi
şimdi kulağını dayadığın duvarda inleyen testi
bir zamanlar feryatlarda unuttuğum avaze sesim!

alacânım,
mil yeşili gözlerin
dindirdi gözlerimi
kaç körü birden öldürdün bende
mahsur kaldım, eksik oldum, kapına düştüm
ben yandıkça
ezber ettin ayazın demirini
alacânım,
indi mi göğsüne heves?
hangi duvarın halısında
gördün, bildin, vurdun beni
kaç ormandan geçti
içinde kaybolduğumuz o büyük takip
içimizde bunca gurbet dururken
yol ettik uzaktaki sılayı
şimdi burdayız
kanlar içinde
alacânım
indi mi göğsüne heves?
...
...



* * *

Görünmeyeni görmenin azabı
İçimizde durmadan ödediğimiz
ne ruhumun ayışığı
ne yırtıcı hayvanlarla güreşen
yorgun bedenim
ihtiyar atlar gibi kapandım içime
yasını tutuyorum sonsuz bir kehanetin

Görünmeyeni görmenin azabı
Çılgınlıklar otu ağzımda
Kırların yırtığına takılmış karaca
Sıvası dökülmüş duvarlardaki
Donmuş halı zamanı

Çılgınlıklar otu ağzımda
Değişik kalibreli intiharlar denedim
Dipteki arayış boş kovan
Başkalarının gecesi bitmedi daha.



* * *

Kimdi kimdi kalan
Giden mi suçludur herzaman?
Ne zaman başlar ayrılıklar
Dostluklar biter ne zaman

Her geçen gün bir parça daha
Aldı götürdü bizden
Aynı kalmıyordu hiçbir şey
Değişiyordu herşey
kendiliğinden

Artık çözülmüştü ellerimiz
Artık bölünmüştü yüreğimiz
Birimiz söylemeliydi bunu
Ötekini incitmeden

Kimdi giden kimdi kalan
Aslında giden değil
Kalandır terkeden
Giden de
bu yüzden gitmiştir zaten

* * *

yalnızca aşk değil bu,
yalnızca ayrılık değil, salgın
bize geçmişten geçen
kandan, tarihten, doğamızın bize kurduğu tuzktan
kaderimizden ve yıldızlardan geçen salgın
yalnızca bir humma değill bu,
ellerindeyiz bilmediğimiz bir tutsaklığın

damarlarımdaki kana hükmediyor
şefkat, şehvet, şiddetle
kendini bende sınayan salgın
ölümün kenarına düşen satırlarla
batan ayın kenarına düşen satırlarla
bu sayrıl hüküm, bu kara humma, bu kanama
kendini sürdürüyor bende
sormayın bana ben bilmiyorum
ben hiçbir şey bilmiyorum,
içindeyim salgın gibi
derin sayrılığı başka çağlara ait bu aşkın
kilitlendiğim var oluşundan çıkamıyorum
ben de isterdim serin, uzak, kuzeyli bir
olmayı, hesaplarını tutmayı
sözlerin, duyguların, davranışların
gelecek sağlamak için yapılan ince ayarların
ama ben saf korkudan yapılmış tehlikeli mısraları,
hikayesi uzun olan kılıçları,
çölde geçen şarkıları ve onu seviyorum
onu seviyorum onu seviyorum onu seviyorum


* * *

Sevgilim,
yetimim benim,

aylar nasıl geçiyor zaman hiç geçmezken

kapılar kapalı, dünya buzlu cam
uyuşmuş gözlerimin önünde
hayat akıp gidiyor hiç kımıldamadan

ikimizin yerine dinliyorum
sevdiğin şarkıları
siyah tişörtünü giyiyorum yatarken
gömleklerini, kazaklarını, kokunu
senin rüyalarını görüyorum ölür gibi uyurken
gün boyu elimde kahve fincanı

kapıyı açmıyorum
telefonlara çıkmıyorum
başını bekliyorum geleceği olmayan hatıraların

Sevgilim,
yetimim benim,
nasıl da kayıtsız gülüyorsun hayata
öldüğünden haberi yok fotoğraflarının

* * *

el falı avuç içinin yazgısı
kader çizgisi, ölüm deja vu
ayrılışlar, ayrılışlar, yaşanmamışlıklar
yanlızca bir kadehi içilmiş yetmişlik
intihar.

* * *

Bazı sözler karanlıkta söylenir
bazı sözler hiçbir zaman
karşı karşıya kaldığımız armalardır
yüzümüzü parça parça aydınlatırken
uzaktaki ateş
yalnızca onlardır konuşan ve hatırlayan
simgelerde çökelir mağmalaşır tarih
armalanmış rüya ölü dil
bazı anlar için çözer kendini
sökülür taşınır çerçeve başka deneyimlere
yüzümüze değen alev
kadar içimizdeki çakım
belirler bizi ve kendi karanlığına döner
simgelerin dilsizliğinde
karşı karşıya dururken biz
armalardır her şeyi kararlaştıran
bazı sözler karanlıkta söylenir
bazı sözler hiçbir zaman

Korku Tüneli


Tüneldeyiz, gidiyoruz. Vagonlarda, sen sakrak, kakara ve kikiri. Kimse kimseyi tanimiyor, gidiyoruz. Tünelin ucuna dogru vagonlar duruyor, herkes birbirine bakiyor, "sen kimsin ve benim yanimda ne ariyorsun". Telefonlarina sariliyor insanlar, telefonlar cekmiyor. Kimse yardim cagiramiyor. Tüneldeyiz, geberiyoruz. Farkediyoruz ki, lunaparkta degiliz. Bu tünelde ölecegiz, ölüyoruz da...

Wednesday, March 18, 2009

Grup

Şaftı kayasıcalar ambarında dimağı büzüşeseciler...




Yoshida Tatsuya

Ortalama bir insanin belli araliklarla NoiseCore ihtiyaci hasil olur.
You are hardcore, make me sick










Monday, March 16, 2009

Slow City


Buna benzer bir yaklasimi, bundan birkac sene once Marmaris Beldibi'nde insa edilmeye baslanan Kirlik Köyü projesinden biliyorum. Köy meydanindaki degirmenden ogutulen bugdaydan ekmeklerimiz pisecek, köy konsepti icindeki kapali/modern alanda saglikli urunlerle beslenerek bir avuc insanla beraber yasayacaktik. Valide butun omrunun birikimini bu projeye emanet etmis, usul usul evin hayalini kurmaktaydi. Bir sabah Mimar'in tum parayi alip topukladigini, daha sonra (2yil) da vefat ettigini duyduk. Slow City ya da bizimkinin formati ile Slow Country bade olmustu. Türkiye'de Yavas Sehir olsa olsa sonu boyle husranlarla bezeli bir hikaye olur herhalde.

***

Hızla Yayılan Yavaş Şehirler
Tarih: 19 Eylül 2008
Kaynak: Spiegel, Strans.org, Slowmovement. com,
Matogmer.no, Treehugger Çeviren: Gizem Kahraman
Derleyen: Zeynep Güney - Arkitera.com


Yavaş Şehir Chiavenna

İtalya'nın "Yavaş Şehir (Slow City)" hareketini destekleyenler, şehir merkezlerinde araba kullanımını yasaklayarak ve McDonald's şubeleriyle süpermarketleri kapatarak yaşanır kentler oluşturmaya çalışıyorlar. Asya'ya da sıçrayan bu akım, tüm Avrupa'da hızla yayılıyor.

Toskana'nın minik Chianti şehri, 1999 yılında ilk "Cittá Slow" [İtalyanca yavaş şehir] kenti oldu, ardından Bra, Positano ve Orvieto geldi. Zamanla, yavaşlık dalgası diğer şehirler arasında yayıldı. Artık İtalya'daki 42 Yavaş Şehir'le birlikte, İngiltere, İspanya, Portekiz, Avusturya, Polonya ve Norveç'te de birçok Yavaş Şehir var. Almanya'dan, aralarında Hersbruck, Lüdinghausen, Schwarzenbruck, Waldkirch ve Überlingen'in de bulunduğu bazı şehirler, sadece 50.000'den az nüfusu olan kentlerin kabul edildiği harekete seçilebilmek için başvurdu.

Yavaş Şehir'in İtalya'da ortaya çıkmasına şaşırmamak gerek. "La dolce vita"nın [tatlı hayat] ülkesi İtalya, özelikle yemekle ilgili geleneklerine çok bağlı. İtalyanlar'ın dilleri bile yavaşlığa çok daha yatkın.

1991 - 2004 yılları arasında Orvieto'nun Belediye Başkanı olan Stefano Cimicchi, bu görevinden sonraki birkaç yıl "Slow Food (Yavaş Yemek)"un başarılı konseptinden yola çıkılarak hazırlanan Yavaş Şehir hareketinin başkanlığını yürüttü. Yavaş Şehir hareketi, küçük kentlerin geleneksel yapılarını, sıkı kuralları dikkatle uygulayarak korumaları gerektiğini savunuyor: Arabalar şehir merkezlerinden çıkarılmalı, insanlar sadece yerel ürünleri tüketmeli ve sürdürülebilir enerji kullanmalı. Bu küçük şehirlerde, süpermarket ya da McDonald's aramanın bir anlamı yok.

Cimicchi, "Amacımız yaşanır şehirler yaratmak," diyor, "Tıpkı yazar Italo Calvino ve mimar Renzo Piano gibi, bir ütopya şehri konsepti üzerinde çalışıyoruz".

Yavaş Şehirler, ekoloji ve sürdürülebilirlik alanında bilimin son buluşlarından da faydalanarak, Ortaçağ'dan ya da Rönesans Dönemi'nden kalma kentsel öğeleri korumaya çalışıyorlar. Eğer kentin bu amacına yardımcı olacaksa, modern teknolojiye bile izin veriliyor. Mesela Cimicchi, Orvieto'da sadece yayaların geçişine izin veren elektronik kapılar kullanmak istiyor. Pisa'da da benzer bir sistem var: Eğer
kameralar parkmetrenin süresinin dolduğunu tespit ederse, bir dakika ya da tüm gün de olsa, park cezası kesiliyor.

Yavaş Şehirler'in Katı Kuralları Yavaş Şehir bildirisi, gürültü kirliliğini ve trafiği kesmek, yeşil alanları ve yaya bölgelerini artırmak, yerel üretim yapan çiftçilerle bu ürünleri satan dükkan ve lokantaları desteklemek ve yerel estetik öğeleri korumak gibi, 50'den fazla taahhüt içeriyor. Yavaş Şehir olarak adlandırılmak ve salyangoz logosunu kullanabilmek için de, şehrin önce kontrol edilmesi, daha sonra da dedektifler tarafından düzenli olarak denetlenmesi gerekiyor.

Bu bildiriye göre bir kentin Yavaş Şehir olup olmadığını belirleyen hareket, "Cittá Slow"un, genel kuralların belirtildiği bir manifestosu, bu vasfı almak isteyen kentlerin imzaladığı kurum sözleşmesi, üye şehirler listesi ve bir yıllık toplantı programı bulunuyor.

Bu hareketin en önemli etkenlerinden biri de, kentsel yaşamdaki yoğun tempoyla mücadeleye hız kazandırıyor olması. İtalya'nın Yavaş Şehir yöneticileri yılda bir kez buluşarak, notlarını karşılaştırıyorlar ve yeni inisiyatifler getiriyorlar. Urbino Üniversitesi de, geçenlerde bir anlaşma imzalayarak hareketin resmi danışmanı oldu.

Kasım 1999'da Orvieto'da hazırlanan sözleşmeye göre Yavaş Şehirler'in şu şartları sağlaması gerekiyor:

1 - Etrafını çevreleyen bölgenin ve kentsel düzenin niteliklerini korumak ve geliştirmek için, yeniden kullanma tekniklerini
araştırarak, çevresel politikalar uygulaması,

2 - Toprağın işgali için değil, kullanımının geliştirilmesi için, işlevsel bir altyapı politikası yürütmesi,

3 - Çevrenin ve kent düzeninin kalitesini geliştirmek için teknoloji kullanımını teşvik etmesi,

4 - Doğal, çevreyle uyumlu tekniklerin kullanımıyla üretilen yiyecek maddelerinin tüketimini desteklemesi, genetik yapısıyla oynanmış ürünleri hariç tutarak, Slow Food Ark ve Presidia projeleriyle işbirliği içerisinde, zor durumlar için gereken tipik ürünlerin üretilmesi,

5 - Bir bölgenin kültür ve geleneklerinin korunarak, simgeselleşmesine katkıda bulunup, yerli üretimi teşvik etmesi ve tüketicilerle,
kaliteli üreticiler ve satıcılar arasında doğrudan temas kurulabilmesi için tercih edilebilir ortamlar ve mekanlar yaratmayı desteklemesi,

6 - Konukseverlik kalitesini ve yerel toplum ile onun belirli özellikleri arasında gerçek bir bağ kurmayı desteklemesi, bir şehrin
kaynaklarının eksiksiz ve yaygın olarak kullanımını önleyen fiziksel ve kültürel engelleri kaldırması,

7 - Gençlerin ve okulların sistematik bir biçimde lezzet eğitimiyle tanışmasına özel bir dikkat göstererek, yalnızca iç işletmecilerinin
değil, bütün vatandaşlarının Yavaş Kent'te yaşadıklarına dair farkındalıkları nı sağlaması.

Bra'da Yeni Bir Yaşam Tarzı
Yavaş Şehirler'den biri olan Bra'nın Belediye Başkan Vekili Bruna Sibille, küreselleşmeye karşı hareket etmenin kolay olmadığı günümüzde, bir kenti yönetmenin en iyi yolunun yavaşlık felsefesi olduğunu söylüyor: "Yavaşlık hareketi, önceleri iyi yemekler yiyip içmek isteyen birkaç kişinin fikri olarak ortaya çıktı. Fakat, her şeyi daha az telaşla ve daha az homojenize bir tutumla yapmanın
faydaları hakkındaki tartışmalar giderek daha geniş bir alana yayıldı."

Bra'da da diğer Yavaş Şehirler'de olduğu gibi, tarihi kent merkezinde araba kullanımı, süpermarketler ve parlak reklam ışıkları yasaklandı. Elişleri ya da özel yetiştirilmiş yiyecekler satan küçük aile işletmeleri, en iyi ticaret birimleri haline geldi. Belediye binası, Piedmont bölgesinin tipik bal rengi sıvası kullanılarak onarılıyor. Okullarda çocuklara yerel üreticiler tarafından yetiştirilen organik
meyve ve sebzeler servis ediliyor.

Fazla çalışmanın zararlarından korunmak amacıyla, Bra'daki bütün küçük marketler Perşembe ve Pazar günleri kapatılıyor. İnsanlar bürokratik işlerini, Cumartesi sabahı açılan Belediye'de acele etmeden halledebiliyorlar. Sibille, "Böylece yavaş yavaş yeni bir ortam, yeni bir hayat anlayışı oluşturuyoruz," diyor.

"Bir şeyi netleştirelim: Yavaş Şehir olmak, her şeyi durdurup zamanı geri almak anlamına gelmiyor," diye vurguluyor Bruna Sibille, "Müzelerin içerisinde yaşamak istemiyoruz, tek istediğimiz modern ile geleneksel arasında, kaliteli yaşamı destekleyen bir denge oluşturabilmek".

Kedi, Sirke Çıkmayan Tek Hayvandır!

Bu yaratiklari anlamanin pek mumkunati yoktur!


http://www.youtube.com/v/bpsFjGO3mIM

Kedi ve fitness-cardio :)


http://www.youtube.com/v/9oFcrbFDKpQ

Friday, March 13, 2009

Hasan Şaş Oyuna Girmişti ve O Esnada Forvet Hattında Kurulan Piknik Yerine Bir Havadis Gelmişti: "Oralarda Birşeyler Olabilir"

Kelimizin en makbul ani San Siro'da Commandante'nin bir cirpida soktugu topa degen ince egim kafa derisi ve aglara sazende suzulen topudur. Şaş'im başını avuçları arasına alarak ve eli ile isaret ederek, "Bu kafada birsey var" diyerek veryansin edeyazarak akiyor.



Sahada gordugumuzde hayatimizda hic olmayan bir sahneyi yasar gibi oldu herkes. Hic tanimadigin bir tanidiginla bir yerde ilk defa gorusmek uzere sozlesmissin. Hic gormemissin ama tanidigin o, taniyorsun... Taniyoruz, bizden biri... Hasan soylesene senin basina bugune kadar en cok kime.... ha en cok kime ?

Size Limit

Baba diyor ki, 1.90 adami, 1.60 adam nasil devirsin a hoca... Ha hoca...



Nasi devirsin.. Bir Avustralyali, bir Macar'a, bu boyda bir Türk'ün, bir Alman'i deviremiyecegini anlatiyor. Tum bunlari yaparken hic suphesiz ki o Anzak'in kalbi, Türk icin atiyor.
Senin ne kadar "baba"oldugunun farkina varir mi bu şureka, anlarlar mi o yukari uzanan elin o asagi alcalan el ile arasinda anlatmaya calistigin seyin samimiyet olduguna....
Bu olan bitenin tarihte not dusulenler olduguna taniklik edildiginin farkina varmak lazim. Bunlar her zaman olmaz, bu adamlardan her zaman olmaz...

Lan Giovanni tartin bozuksa getir ben iyi tartarim :)

Harry Kewell, Liverpool'dan geldi ama Florya'da kramponlarini kendi temizliyor. Tahminen bilmiyordunuz, simdi okuyarak ogrendiniz... Rica edeyim, kalkip bir de alkislayin simdi.

Wednesday, March 11, 2009

Elle

SSD

Ya gercekse?


Monday, March 9, 2009

Elland Road Kadrajı

Yolu sevgiden gecenler bir gün bir yerde gercekten bulusuyorlar mi?

Harry Kewell / Bulent Korkmaz
2000, Leeds United - Galatasaray Yari Finali (Ellen Road)
Harry Kewell - Bülent Korkmaz


En son ne zaman hüngür hüngür agladiniz? 9 yil önce?

Köpek


yuzumun defterine ilk senin adini yazmistim
cocukluk resminde etkiketine hemen basmistim
hala bebek yuzune eskiden de kanmistim
arkadasim olmani bir isaret sanmistim
niye ben degilim yanindaki?
daha guzel gorunmez miydik ki?
yalnizlar listesinde artik adin yazmiyor
goruyorum onunla aranizdan hic su sizmiyor
yuzumun defterine sayfalar ekleniyor
buyuyorum sandikca senden hicbir sey kalmiyor

hahahahahah hale hale
hahahahahah hale
kopek orhanla
hale orhanla
kopek orhanla orhanla hale
kopek orhan kopek hale!

Download

Sunday, March 8, 2009

Celebrate Originality


adidas Originals House Party

World in a World

Siyah bogazli kazagiyla Sean Killian cikar, birileri delirirdi.
Siyah dar bogazli ince kazaklar...


Friday, March 6, 2009

Naked People

Mühim olan insanin ic güzelligidir.



http://www.naked-people.de

Aldanma Uzay Üssü Gibi Göründüğüne...

...mutlaka çıldırıp çıkacaksın içinden!





Atasehir adiyla müsamma, varligi sehrin ortasina ya da bir ucuna bucagina getirilip hazir beton kivaminda "lap" diye birakilmis yörenin yamacinda bir yerlerde toplanti icin taksi soforu ile adres ariyoruz. Isimi zamanindan once bitirip, diyardan döneyazarken, Yeni Sahra'da acilan Optimum Outlet Center'i gorunce aractan inip gireyim dedim. Outletle konustum haberler kötü... Hic bir AVM görmedimki ana kapisindan girince ust katlara cikacak yolu yordami belli olmasin. Merdivenler, binanin arka tarafinda. Giriste soldaki asansörler ise o kadar sacma bir mimaride ki, cagirmak icin dugmeye basip onunde durdugunuz zaman bu ardisik duran 4 asansorden hangisinin geldigini goremiyorsunuz. Onunde durdugunuz gelirse ve boşsa ne ala. Otekilerin geldigini gormek icin en az bir 5-6 metre geriye dogru cekilmelisiniz. Abartmiyorum 15 dakika israrla asansör bekledim. Cunku gorunurde ust kata giden bir yuruyen merdiven de goremiyorum. Adamlar merdivenleri saklamislar. Asansör geliyor daima icinde 6-8 kisi. Birileri atliyor binmek icin ceylan gibi, kapida kaliyorsunuz.. Eahhh dedim bu ne ya, cekilir eziyet degil bari giris katinda bir dolasayim derken merdivenleri buldum. Bu outlet manasiyla, seri sonu, sezon sonu elde kalan mallari yani en son 1 sezon eski mallari satmasi gereken marka yiginciliginda, kayda deger bir tane magazanin urun afişesi yok. Adi outlet dukkanlari merkezi ama daha cok markalarin nasil ve ne kadar kotu tasarimda urun urettiklerinin izlenebilmesi, cikarilan o urunlerin neden satamadiginin ve satamayacaginin anlasilmasi icin topluca biraraya getirilmis bir sergi gibi, karpuz sergisi gibi. Bu markanin bu kadar mi kötü renk kombinasyonlarinda urunleri var, hatta bunlar sahte mi diye de dusunerek dolasilabilir dukkanlar. Ustelik hic bilmedigim birsey de ogrendim ki, mucevher dukkanlarinin bile outlet'i varmis. %50 indirimli yaziyordu. Disardan konstruksiyonuna hayran kalip daldigim bu binadan, cikip kacmam da bayagi vakit aldi. Lakin gittim, test ettim, gordum. Outluet mautlet atlet fanila hikaye.. Burasi bir Outlet Center degil, yemisler milleti. Bak o binanin icine basket salonu yapsan soyle 15.000 seyirci kapasiteli, cok daha dis yapisi ile butunlesirdi. Ben binaya baktikca aklima basketbol geliyor.

Tuesday, March 3, 2009

Body Of Lies



Siyah, kahverengi tonlar, arka fonun flulandigi önde iki helikopterin telsiz sesleri ile ufuk cizgisinden belirerek geldigi anlarda bilin ki Ridley Scott geliyordur, kaçın!...
Black Hawk Down'da Somali'daki ic savasi ve Amerikan müdahelesini isleyen Scott, bu roman uyarlamasinda da Irak isgali sonrasinda Orta Dogu'daki bazi ajancilik faaliyetlerine deginmis. Aklima film boyunca Sabri geldi tabi ki. Kacamadim bu düsünceden. Leonardo Di Caprio yerine gayet de guzel oynarmis. Belki sıktığı iki mermi hedefi bulamayinca ellerini bir basina götürüp "Ah be o nasi kacar" derdi ama farketmez, Sabri de hakkini verebilirdi Ferris rolünün. Acikcasi müslümanligi irrite eden (dinler savasinda cephelerin sanki farkli gayeleri varmis gibi) birkac ciddiyetsiz dialoglama disinda iste oturup basindan sonuna izlenebilecek bir film. Bazi goruslere gore bir Amerikan kahramanlik hikayesi degil. Ridley baba yine alttan alttan gecirip, "kullan at"cilara dokunduruyor ama cok da derinlikli, gidisatini kestiremiyeceginiz bir film olmuyor bu haliyle. Gayet düz ve basit. Patlama sahneleri ve eskiden yani 90'larda gordugumuzde fantezi olarak baktigimiz ama bugun Google Earth ile varligina asina oldugumuz uydu takip sistemlerindeki gelismislik tabi biraz kafa döndürüyor. Hos o sistem de 4 jipin toz bulutu yaratma gayretine karsi yenik düsüyor... Eger atmosfer disindan gozetleme yapiyorsaniz, sanki insanlarin 10 metre tepesindeki bir tepegöz-cam gibi, sokagin kosesinden objektifi nasil cevirebiliyorsunuz, ama big brother bu yapar, sasmamak lazim. Hani Pasa'ya "bu cihatcilar telefon kullanmiyor olabilir ama sen kullaniyorsun oyle degil mi" demesi bizim her sabah 05 sularinda sms geliyormus gibi tetiklenen cep telefonlarinin merkezle konusmasina delalet edebilir mi? Ederse de, etmezse de...
Hem bakan ne diyordu, "cekincesi olan konusmasin"

Amsterdam, Londra, Washington DC derken filmin Türkiye'de cekilmis sahneleri de var. Bunlari da izleyenler görsünler.. Zaten film akarken "ucu ne zaman bizim buralara dokunucak" diye beklesip duruyorsunuz.. Sonrasi bingo!
Bu arada filmin uyarlandigi romanin yazari David Ignatus. Bu isim tanidik gelecektir. Davos'da Tayyip Bey'in cikistigi, "One Minute" dedigi ve kendisine yeteri kadar söz vermedigini iddia ettigi moderator.

Neyse, Büyük Sam Snead'in kendi dedigi gibi:
"Vajina düsünmüyorsan, konsantre olmuyorsundur"

"Body Of Lies" Official Website
http://bodyoflies.warnerbros.com/index.html

Açar da kapar da batar da....

Monday, March 2, 2009

Kassyo

Kassyo

De Sanctis seslenir: "Kassssyooo"


Lincoln10

Sunday, March 1, 2009

Quinton

Tek bir Quinton tanirim, Quinton Hosley!