Tuesday, May 29, 2007

Haftasonu Bayilandolari


Gecen gün bayilando baslikli birsey yazinca ve bir kac yerde telafuz edince bir dost "Ay bu ne bayilando, innuendo falando filando, ne bicim agizlar bunlar, kim türetiyor" dedi. Bilemicem, laf orjini sevgili dostum Giovanni'ye ait. Baymak, bayilmak ve baylamos ile Gabilondo kirmasi birsey. Biz ekseri asiri bunalma, sikilma ve darlanma hallerinde kullaniyoruz.

Haftasonu yine bir bayilando sekansindayiz. Cumartesi hava guzel, bir telefon "havali insanlar"a. "Napiliyor, ne ediliyor". Giovanni, Memo'nun eve cokmus Cuma gecesinden. Yanina Manisyan da cokerekten PS2'ye vermisler. Ehliyet kursu mulakati arkasi yikiliyorum dedim ortama. (-ortama yikilmak-) Tirsarak gidiyorum Halaskargazi'de. Biri gelip cakicak derdindeyim, ben artik cakmaktan uzagim. Ama belli olmaz buyuk konusmamak lazim. Hava cok fena sicak.

Memo'nun evi bu vesile ile "hayirliolsunculukla" dolasirken, evin teras-balkon sahasi sonraki zamanlarin bol vodka-lime'li bahce gunlerini müjdeliyor. Memo direk evkizi tadinda baglanmis zaten. Allah sonunu hayir etsin diyorum kendisine buradan:)

memo&ezgi
Su soldaki koltuk cok rahatti. Kendimi Aysegul Nadir gibi hissettim. O da boyle sultan koltuguna uzanir poz verirdi. Hakkaten bir Aysegul Nadir vardi ne oldu ona?

Derken gunun adami geliyor: Tori. Playsation ile bu kadar bütünlesen ve tüm bunlar esnasinda kendinden gecen bir PS insani daha görmedim. Bir de sunu gorduk ki multi-tap'le 4 kisi oynayinca bir daha teke teke Pes6 ya da makineye karsi oynamanin ne kadar sacma oldugunu farkediyorsunuz. Simdi biz her zaman 3 kisi nerden bulucaz hadi bakalim kucagina geldi oturdu sorunun büyügü.. Börek-station'a oklavaci araniyor.

Aksama kadar o orta senin bu gol benim (salliyorum, iki gol attim en fazla) devam edip, sonra arkasindan fason diye cikar zannedip, izlerken "oha bu nasil film" ile Runinng Scared'i karsilama ve muthis bir 90 dakika gecirme. Bulursaniz izleyin. Chaz Palminteri yeter derim ve Carlos'a selam ederim :)

Bir haftasonu daha böyle baylamos gecerken, Pazar günü, pastanede bulusan asiklar modundan ve Crepe And Fondue'de Murat'in stand-up'larindan bahsetmiyorum. Artik rutine yazmaya basladi. Insanlara anlatamiyorsun "Siz pastanede mi bulusuyorsunuz" retorigini. Kardesim Mevlam bir pastaneden cok ötesi.

crepe and fondue frontman
Bir fondu fenomeni "Crepe Murat" :)


Yagdir MEVLAM su
Bir dergah olarak Mevlam!


Yalniz Mevlam'a coke yazan gudubet abla yani yüzmeden yeni cikmis oturakli ablanin olayi çözülemedi. Canim benim, ayran icti, pogaca yedi, melun melun etrafa bakti, kendinden emindi, "havali" flipflopuna giren parmaklar ultra bakimliydi. O zaman bir alkis gönderiyoruz bu "havali" ablaya.


Monday, May 28, 2007

28052005-28052007

büyük adam ölü.
"gidenlerden bir tek seni özledim, seni deli gibi özledim"

"yasasaydi 61"

Kaz(m)a Raporu

Bu sefer benim hicbir sucum yok. Gelip bana caktilar. Hem de dururken. Hem de motoru servisten aldigim gün, yani Cuma. Ama bir detayi aktarmaliyim. Ofisten cikip, kaza olan yere gelene kadar o aradaki yolda surekli "Su Giovanni'ye sor, sen kaza yaparsan degil, gelip sana cakarlarsa ne olur, adamdan direkt para mi alinir, plakasini mi alinir, nesi alinir, nesi verili, yol yordam ogren".. diye diye kazayi cagirdim. Z.Kuyu köprüsüne 200 metre kala bir araba gelip arkadan bana girdi. Evet adamin, adini, telefonunu, plakasini aldim. Ne halta yaricaksa.

Friday, May 25, 2007

Rolling Meat Tenderizer

Eve lazim bundan bir tane.. Et marine ederken baharat ekibini etin uzerindeki ufak acilan yariklara gondermek icin.. Zaten Jamie Oliver'in mutfagini gordukce deliriyorum. Gelmeyin üstüme.

Vahiy Geldi, Ilistiriyorum, Iyi Okuyun, Not Alin....

Madem ki bir askin var, ne guzel tadini cikar...
Her seye bosver ve aski yasa...
Ille de buyuk ask olmasi gerekmez...
Yasanan her ask buyuktur, yeter ki tadini cikarmasini bil... Cok buyuk
umutlar baglama, yarini hic dusunmeden, gunu gunune sev, sevginin tadini
cikar... Sevgide gelecegi dusunursen aski bombok edersin.

Sakin haaa...
Sonsuz monsuz diye herifin basini yeme...
Her seye bosver; oylesine sev ki, sevdigin erkegi bile umursama, salt kendin
icin sev, bencilce yasa aski, butun maddesiyle...

Yasamdan elinde kala kala salt yasadigin sevgiler kalir sonunda...
Aslolan asktir yasamda...
Dolu dolu, dolu dizgin, zilzurna, saniye saniye aski yasayarak sev...
Iki yil, uc yil surecek diye umutlanip enayilik etme...
Ister surer, ister surmez...
Sen o ani yasa yeter ki...
Yitirdigin zaman; yasadiklarini kazanmis olacaksin...
Sonunda elbet yitireceksin, ama yitirecegini hic dusunme...
Cunku ayni zamanda kazanmissindir da...
Anilar kazaniyorsun daha ne...
Ic o zaman, sarhos ol...
Yuce yuce seyler dusunme severken, sevgiyi berbat edersin...
Cunku sevginin kendisinden daha yuce bir sey olmaz...
Aferin sana seviyorsan, seviliyorsan...
Sakin kuskulara kapilma.
Severken yirmi yil sonrasini degil, yirmi dakika sonrasini bile dusunme...
An an yasa, derin derin hem de...
Afferin sana...
Cok sevindim.
Ise guce bosver...
Keyfince yasa, sev...
Sevildikce sev...
Sevilmeyince de tastamam bosver ve o zaman o guzelim yalnizligina saril...
O yalnizlik ki, butun sevgilerden daha guzeldir ve sonunda kollarimizla sarariz...
O zaman da hic uzulmeyeceksin. Cunku nasil olsa, siginacak bir yalnizligimiz var...
Gunun birinde anamiz bile bizi birakir gider, ama o yalnizligimiz, biz yasadikca bizi hic birakmaz...
Severken bunlari dusunme, lutfen yarinsiz sev ki, sevginin tadinin cikarasin.
Hadi, sevgiyle operim. Yasa sen...

AZIZ NESIN / YARIM KALMIS OYKULER

Wednesday, May 23, 2007

Bommmm.Bommmm.Bommmmm

Koydu yine bir "derin" A4'u Ankara'nin orta yerine. Suratlari is icinde iki kadin gordum goruntulerde. Afallamislar. Napacaklardi, cay servisi bekliyor degiller. Bir gencin elinde kopmus bacak gordum. Yarin birgun taziyeye gider birileri ailesine: "Kopan bacak olsun, vatan sagolsun". Haftasonundan kalan bogaz agrisina, mide bulantisi da eklendi. Esim, dostum, yakinimdakilerin de Istanbul sokaklarinda niyazi olmasindan korkmaktan baska bir cekincem yok. Aksam teorisyenler, majisyenler haber bultenlerinde $akiyip duruyorlardi. Iyi para goturuyorlar midir "terorizm" kompetanligindan.

Tuesday, May 22, 2007

ill-side


nabiz, tempo, cool down, slow down, 4.4, nabiz 145, pedalin 65 ile 70 arasinda tutulmasi gerekiyor, dinamo varmis bas calisir, elleri birakma dusersin, dusersen sanirim gülerler, aman elleri birakma. dus, canta, dolap, kilit, kilidi birakma kirarlar, nasil yani?. girerken galos, cikarken follos. tempo, tempo, tempo, pusht the tempo. spa, gym , cardio. 30 ay sonra kosmak nedir bilir misiniz kardesim siz, susun ve kosmaya devam edin: run Trofolo run!

Monday, May 21, 2007

Paris!

Eiffel

5/21/2007 13:45 16:25 THY TK1827 ISTANBUL / ORLY SUD Landed at 16:34

Sunday, May 20, 2007

sore throat

agri tam olarak kafamda degil, bogazimda, dügümleri cozemiyorum cunku: hic bu kadar sefile kosan bir finansal durum icine dusmemistim. "a a fakir" dedi. artik ortak girgir algisi sanirim alinganliktan anlama duzeyine dogru ilerliyor bende. gelisiyorum gibi, gelistikce de serpiliyorum, zivanadan ciktigim da oluyor sabahin körlerinde, olsun ama "böyle iyi". dün butun haftanin agirligini uzerine alan bir fuetbol macinda olan bitene anlam vermeye calismadim. devre arasinda koridorda suzgun bakislarla bana dogru gelen sevdigim spor yazari G'ye "satacaksin bu pezevenklerin hepsini, baska cozumu yok bu isin" diye haykirdim elimi kafama dirsegimi o neden egri durdugunu anlamadigim tablalara yaslanirken. satacaksin da cozum o mu olacak o an bilemedim, fuetbol'da vefaya semt olarak bakmak disinda da kaygilarimiz olan insanlar olaraktan. ama hic kabullenemiyorsun karaktersiz, ruhsuz, silik bir oyunu. ne yenilmenin derdindesin, ne de bir kac zamandir sikistirilmis ve dun patlayan o guruhun aynasizlarla olan dalasi kafanda sorulara gark ediyor seni. bagisiklik kazanilmis gibi bir hava var. ölüm marsi sesleri geliyor, cenaze kalkiyor ama kimin cenazesi. perde inerken, bir kac adam metin oktay'in sizlayan kemiklerine krem surercesine rakip tribün onlerine spartalilar gibi gidiyorlar. stadi herkes terkedene kadar tac cizgisine yakin bir yerde dolaniyorum. sonra dakika 60'da baslayan "mactan sonra Güler'e" cagrisi icin bir taksiye kosuyorum. atm'lerin kazik attigi bana strofor'dan yadigar bir 10 lira var: "böyle iyi"

bogazimda birsey var, yutkunurken aciyor.

(by Eggybird@Flickr)

"ask mektubu" - metin eloglu

dün akşam senden ayrıldıktan sonra,
ilyas'lara gittim.
oturup şu evlenme meselesini uzun uzun konuştuk;
karısı da akla yakın şeyler söyledi:
ben gerçi onu severim, dedi;
beraberce yaşayıp gitmenizi kim istemez?
ama, yoksulluğa alışkın değildir o;
açlığa, yalınkat döşeklere pek katlanamaz.
dinledikçe, kızcağıza hak verdim;
bu iş olmayacak gibime geliyor, ne dersin?
sen öyle görmüşsün büyüklerinden;
dört kap yemekli sofralar görmüşsün,
karpuz kollu yaz entarileri görmüşsün;
yattığın yataklar herhalde somyalıdır;
haftada bir-iki, sinemaya gidersiniz evcek...
hayat pahalı, sana pabuç alamam;
papucu bırak, şöyle karın doyurucu bir şeyler de alamam;
kitap alamam mesela,
radyo alamam, tiyatro bileti alamam;
gençsin birçok şeylerde gönlün kalacak.
peşin söylemeli ki sonra bana gücenmeyesin;
benim cigaram var, rakım var;
alıştığım insanlar var bunca yıldır,
sevdiğim, inandığım;
onlarla görüşmeden edemem.
hepsini kabullensen bile, günü nasıl kurtaracağız;
memurluk bana gelmez
ticaret filan da yapamam, yaradılışım böyle;
çelimsizim, taş kıramam.
ben yazarak, çizerek geçinmek zorundayım;
diyeceksin ki; ölme eşeğim ölme!
sen bir aralık demiştin ki:
gerekirse, ben de çalışırım demiştin;
ingilizce'den tercümeler yaparım, dikiş dikerim;
el işine koşmak gücüme gitmez;
annem bana bunların hepsini öğretti.
benim anam da iyi kadındır, biliyorsun;
sana kaynanalık etmez tabii.
ama, hastalıklı, eli işe varmıyor;
bulaşık mı yıkayacaksın, tercüme mi yapacaksın;
ortalığı mı süpüreceksin, dikiş mi dikeceksin?
bir gün, beş gün değil ki bu;
gençliğini de yitirince hayattan soğuyacaksın.
ben şiir de yazıyorum, biliyorsun
şiirimde barış gibi, hürriyet gibi sözler geçiyor;
buna içerleyenler olacak belki,
bu güzelim işe bir kulp takıverecekler;
cezaevlerine düşeceğim, sen yapayalnız dışarda...
bu mektubu postaya vermeden önce,
şöyle bir gözden geçirdim;
başka kusurlarım olsaydı,
emin ol, onları da yazacaktım.

bak düşün taşın.

Tuesday, May 15, 2007

Nu Teras'da Akbili Okşamak

".. nerden geldigimi bilmiyorum, sanirim Otto'dan cikinca arkadaslarin, dur bizim su cocuklar Nutera'da diye gittigimiz bir aksam peşlerinde, onlarla birlikte girdim.. biraksalar tek basima girer miydim günün birinde bilmiyorum.. kapidan girdik, asansor onunde sira bekledik, ait olmadigim bir yerdeyim, nereye ait oldugumu da bilmiyordum ya... kendimi salip akisina biraktim.. bir grup beyaz turk'un ya da kendini beyaz turk sananin eglenmeye calistigi bir mekan.. surtunenler, surtmeye hazir bekleyenler, ceketliler, orospular, kaltaklar, iyi aile kizlari, ruhundaki kevaseyi uyandirmayi bekleyenler.. tum bunlarin arasinda benim ne isim var.. sanki mekanin mudavimi gibi bara yanasip bir bira soledim. bir kac tane de cocuklara.. kredi kartini da dayadim.. "hepsini cekin ordan".. ictikce icesim, bu yabanci oldugum kalabalik icinde kaybolasim parladi bir anda.. bira kesmeyince duvardaki mojito panosu ilham vermis olacak ki, bir mojito soledim, "barmen bana bir mohito lutfen".. sonra bir tane daha, sonra bir tane daha.. "eet eet karttan cekin, nasi olsa 3 ay sonra oderim"... ickiyi yudumlarken, elim sol cebimde Akbil'i oksuyorum.. tamam belki birkac ay sonra ayaklarin yerden kesilip mobilize olacaksin ama, bari suanin tadini cikar.. bir elde Mojito bir elde Akbil umurunda mi dunya... Mojito'nun taksitleri gecen ay bitti sanirim...

gecen yaz; giovanni, lupisyan, rozi, lizi'li bir gece.

Thursday, May 10, 2007

Amsterdam Notları - I

Damrak - Amsterdam (photo by bncbits)
Lafa icimde sikinti birakmis Fransiz Konsoloslugu'ndan girmem gerekiyor. Gecen yil bu zamanlarda ikinci Paris sortisi icin Fransiz konsoloslugu kapilarina dayanmis, acentanin "hallederiz"ine bir bukle mangir birakmis, tek kiyagi sira beklemeden iceri girmek olan bu manevra sonrasi en sonunda kendim gidip konsoloslukta cinnet gecirmistim. Bir ara aktarir miyim o frankofon gunleri simdi bilemiyorum, ama tek kelime ile "kabus"tu. Boyle bir gecmis ve page 38'e atilan cizikle portakalcilarin kapisina dayandim bu sefer. Ajanstan pin kodunu aldim, evraklari tamamladim ki bu her vize basvurusunda tapusundan ruhsatina olan bu 3. dunya vatandasi kesmekesinden midem bulaniyor. Ama sizlanmadan amaca giden yolda bunlari dert etmemek gerekiyor. Karakter atarsaniz karsiligi cok acik cunku: "Nah sana vize".

Sabah 08:50'de Tepebasi'nda konsolosluktayim. Sirada 4-5 kisi var. Kapida beni bir kadin karsiladi. 5 dakika kacirsam giremicem. 08:50'leri iceri aldik bile dedi. Apar topar kapida arandim. Cantada oldugunu bildigim x-acto'yu da cikarip kendim gosterdim. "Sey grafikle ugrasiyorum da, x-acto o yuzden" gibi bir savunma dialogunu da pesine ekledim. (Bu x-acto suan schiphol'de...)

Kadini asinca beni iriyari bir bey karsiladi. Konsolosluk alemlerinde tanidigim en hiperatkif dev bu. Muthis kibar, herseyi acik secik 2 dakkada anlatan evraklarinizi sizinle beraber kontrol edip yol gosteren bir kavalye. Konsolosluk pazartesi gunleri disinda elden pasaport teslimi yapmadigi icin kargo ile gonderiyorlar. Bir UPS zarfi doldurtuyorlar. UPS standinda duran kadinin bir sure Hollanda'da yasamis bir turk olup olmadigina kafam takildi sabah sabah. Niye dert ettim bunu bilemiyorum.

5-10 dakikalik lobi beklemesinin ardindan asma kata cikip evraklari vermem sadece 2 dakika sürdü. Fisimi aldim ve konsolosluktan ciktim: "Jusque ici tout va bien"

Gidisten 1 hafta once yaptigim vize basvurusu epeyce riskliydi, ustelik daha once red yemis bir pasaportum vardi ama gondereceklerini soyledikleri gun kargo pasaportsuz gelince "al iste ayvayi yedik" dedim. Allahtan ucak biletini gormek istediklerini belirten bir yazi gelmisti. Ben de esseklik etmeyip vize basvurusu gunu direk ucak biletini almistim bile. Aldim bileti goturdum Consulat'ciya. 20 Nisan'da ucucam 18'inde ben ucak bileti gosteriyorum daha vize yok ortalikta. 19'u aksam 18:00'de pasaport elime gecti, single/5gunluk vize ile. Bana da lazim olan bu. Ucak 20'si sabah 04:30'da Corendon. 20'si saat 01:00 sularinda ben hala ofisteyim. "Yetismesi gereken" islerin icindeyim ve canta manta yapmisligim da yok. Bu islerin nereye yetismesi gerektigini de anlamiyorum. Böyle haybeden bir yetisme/yetistirme stresi. Bu canhiras mücadele Nasa'da var mi merak ediyorum. Onlar da füzeleri yetistiriyorlar mi bir yerlere.. Neyse cikmazsam gidemicem bak vizeyi de almissin kil Fransizlara inat.. Sen eve uza ve canta yap.

Atladim kuzuya eve gidiyorum. MKöy'de bir taksi durdurdum. Sabiha Gokcen'e gidicem, "yetistirmek zorundayim". Gunduz bir kac lakirdi yaptim insanlarla: "150'den asagi olmaz, yok bence 100 e gidersin, 120 diyelim, abi sen 200'u kafadan cikar" laflari arasinda daralmisligim da var.. Ya ucak biletine bu kadar vermedik. Durdurdugum taksiciye "Sey ben bir kac saat sonra ucucam da (ucalim mi by Ciler) Etiler'den Sabiha Gokcen'e ne kadar gidersiniz, ee 50'ye gider misiniz" diye cingenelik ettim. Ise bak adam sanki yillardir aradigim, kaybettigim taksici:" Olur uyar, zaten karsiya gecicektim" dedi. Nasil sevindim anlatamam. "Oh be 150 demislerdi, o kalan para ile alanda ne guzel icerim ben simdi" diye dusunurken adama kacta beni nerden almasi gerektigini tarif ettim. Telefonunu aldim. Eve basiyorum ama acaip bir sevinc var taksici baglamaktan gelen. Eve gidip canta yapip, dustan cikip da taksici arayinca, sevgilim ariyormus gibi garip bir hal oldu: "5 dakika icinde asagi iniyorum hayatim".. degil "Falanca Bey 5 dakika icinde asagi iniyorum". Tek malligim yazilarimi yazicam diye haybeden tasidigim notebook oldu diyebilirim. Onun disinda mumkun mertebe az sey ile gitmeye calistim 5 gun icin. Orada Giovanni ile carsida pazarda cosariz diye falan kurmacalar var. Kismen cosduk da.

03:00'de Sabiha'dayim. Ilk defa kullandim burayi. Havaalanindan ziyade semt lokaline benziyor. Check-in icin beklerken onumdeki 3 Türko-Hollanda'linin sira bankoya yaklasinca, bir bavullarini kargo odememek icin bana ittirmeye calismalarina "ee benim canta sanirim zaten 20 ceker, cekebilir, cekmezse de koyim, cekerse de koyim" diyerek kabul etmedim. Hayir icinde ne oldugu belli mi, kokoyu maruyu doseyecekler, zaten cakal carlosdan hallice, karalisteden ic guveysi bir tandansta akiyorum yurtdisi semalarina, basima is almiyim dedim. Oysa sormaya gelen basortülü, lakin alt cephesi kot strecine dayanmis loblari ile bu abidesel abla ne kadar guzel sabah ereksiyonu tetikleyicisiydi. Ayrica Hollanda'da nevresim takimi, yatak yorgan aparati yok mu da Kapalicarsi'dan mal tasiyor bu insanlar anlamiyorum. Eli bos gitmeyelim diye mi bu manasiz seyleri aliyorlar.

Bu arada canta 9 kilo cekti, hakkaten az sey almisim. Normalde bir yere min 10 donsuz 10 corapsiz 5 pabucsuz 5 kotsuz gitmem. Gece 02'de canta yaparsan olacagi bu. Tartida 9kg cekince, cillop popo gormesin, kabul etmedim bavullarini simdi utanirim diye hizli hareketlerle olay mahalinden uzadim. Birseyleri unutacagim belliydi, cikis pulu almayi unutmusum. Ama Corendon bankosundaki sabah pezevengi kivamindaki abi sagolsun "Pul aldiniz mi, yoksa ben verebilirim, 15ytl rica edim" didi. 70 olan cikis harci 15 olunca, yukle 55 krediyi de ickiye.. Bira 11ytl, Sabiha Abla'da.

O saatte ucusu olan tahminen iki ucak var. Bizim ucuz etin yahnisi Corendon-Amsterdam ucagini bekleyen guruh: Bir grup ogrenci kafilesi ve ben olarak ikiye ayrilmis durumda. Ust katta kendimi ickiye verip -kederden degil, 2 yildan sonra tatil adini verdigim bir kacamagin ilk dakikalari diye- etrafa bakiyorum, pda ile wi-fi ariyorum... Pulu unutma malligindan sonra uzerimde yukluce YTL ile exchange yapmadan pasaport kontrolden geciyorum. Geri gecirmiyorlar "ibneler". Dunyanin hicbiryerinde gecmeyen o gittikce Euro'ya benzetilen paralarimizla ucuyorum.

Ucakta kabus dakikalari... Check'inde seat solemedim, koridor tarafina vermisler. Yeri yanlis secip cam kenarina ilisiyorum. Hemen arkamdan sonrasinda "bunlar gay mi ayol" diye dusundugum bir cift erkek gelip cam kenari ve orta koltugun kendilerine ait oldugunu soyleyip beni koridor tarafindaki koltuga davet ediyorlar. Koltuk aralari rezalet, bu kadar dar koltuk arasi gormedim. 3 saat gecmez, kafana sicim Trofettin, THY alsaydin, aglamazdin simdi. Cantayi da kaldirdim yukari koydum, bu dar alanda nasil paslasip tekrar kalkip psp'yi cikartip, mp3 pileyiri cikartip kendime kür yapabilirim. Sicislardan sicis begen. Ki ben daha bir kere ucakta tuvalete gitmedim. Cunku o isigi sondu tamam simdi uygundur stresini kovalayacagima, kic kaslarima söz gecirmeyi yegliyorum.

3 saat kabus gibi gecti. Daraldim, sola donemedim, gayler var. Saga koridora ayak uzatiyorum, sigamiyorum, patlicam. Ara ara gözlerimi kapatip ucagin havada tam ikiye ayrildigini ve koptugu yerin de tam benim oturdugum yerin önü oldugunu hayal edip, manzarali soyle ferah bir ucus nasil olur diye aklimdan gecirip duruyorum. Yeni bir Lost izleyicisiyim de... Kaptan Pilot bu bizim yagimiz degil mi demeye ramak varken kendisi mik'ini acip "Suan Cekoslavakya semalarindayiz" diyor. Lan Cekoslavakya mi kaldi diye kalkip itiraz etmek istiyorum. Lise yillarinda da hocalarin hatalarini ayiklayan kil bir ogrenciydim. Gizli inek kontenjanindan kreditim oldugu icin hocalar kizamazdi da.

Havalani degil Harran Ovasi mubarek... Iki bank kirala, omur boyu yasa Tom Hanks gibi...
(photo by appaloosa)

Indik, ucak durdu. Schiphol'deyiz. Saat sabahin 08'i, yerel saatle. Hemen pda'imizden other location saatimizi ayarliyoruz. Home, Away haha. Global dunya vatandisiyiz ayaklari. Pasaport kontrol, ben cakma otel rezi ile ulkedeyim. Sol arka cebimde otel rezi "eller yukari" dendigine cikarilmak uzere pasaport kontrol sirasinda bekliyorum. Benim durdugum kuyruk zenci bir pasaport kontrol memuruna gidiyor. Kendisi Samuel Eto'nun ikiz kardesi. Dikkatimi her zaman oldugu gibi Non-Eu Citizens sirasinda bekleyen bazi turklerin Eu pasaportu rengi kiliflara konmus guzelim TC pasaportlari cekiyor. Iyi guzel pasaport bordodan hallice de durdugumuz kuyruk iste kös kös 3. dunya vatandasi kuyrugu "canim benim" (by Lepiska), nedir bu kompleks?? Sira bana geliyor, firliyorum. Ucmak birsey ifade etmiyor, ulkeden iceri girmek onemli hamle. Sirada beklerken Immigrant Office'e siginasim da gelmedi degil. Eto Abi, holiday icin mi, kac gun diye sorarken elim sol arka cebe gidiyor. Tam cikarayazarken, "ok ok go" diyor. Oyuna girmeye hazir Vander Kerkhoff gibi kapidan geciyorum: "Selam lan Amsterdam, seni yenicem"

Cantalari alip alandan cikicam, Schiphol biraz hayvanca ayiptir soylemesi. Ki Gate'leri dönüs konusunda bahsedicem. Cantalarin dondugu Hall'u bulamiyorum. Danismaya danisiyorum, ucagimi soyluyorum. Bir bulamiyorlar 5 dakika kadar. Pireleniyorum. Tamam cantalarda cok elzem bisi yok, don kil tuy yun de.. Gelmedi mi yoksa bizim ucagin kargolari derken "Canim ne kadar guzelsiniz sabah sabah" diyebilinecek bir bayan adresi veriyor. Gidiyorum, buluyorum. Kamp yapmaya gelmis turist edasinda sirt cantam, ötelerim, berilerim. Alip bir an once su vatanin gokyuzu ile bulusmaliyim. Tam son kapidan cikacagim, bir Van Brukelen gelip beni durduruyor. Hangi havaalanindan geldigimi soruyor. "Sabiha Gokcen Airport" diyorum anlamiyor. Neden anlamadigini anlamiyorum. Ben nerden bileyim allahin köylü hollanda polisinin Sabiha Gökcen Airport'u bilmedigini. Baggage sticker'inda SAW diye kisaltmasi var. Salak bilmiyor iste, soruyor. 2 kere tekrarliyorum. Ayrica hangi havaalanindan geldigimden sanane lan. Hazerfan gibi ucup gelmedim iste. Binip bir ucaga gelmisiz. Isterseniz biletimi gosterebilirim demeye calisirken Eto abi gibi yine iteleniyorum ülkeye karga tulumba: "ok ok ok ok"... Burda insanlar o kadar gevsek ki, sikildiklari anda baslarindan savmak icin "ok ok ok ok" diyorlar. Onu anliyorum.

Lepiska işte, karga diskisi ile icli disli olmadan kalkip ise gidiyorlar Laleistan'da. Beni alandan Galatasaray dolayisi ile tanistigim bir genc arkadas alacak. Sehir merkezine intikal etmemde yardimci olacak. Karsiliyor. Ne kadar tesekkur etsem az gelir, sabah cinnetinde guzel bir sutlu kahve gibi geliyor bu karsilama. Trenle Central'a bir iki. Tren istasyonunda bir Locker'a cantayi birakiyorum: 24 saatligi 4.75€. Cantanizi bir dolaba koyup, kitleyip, kredi karti ile odeme yapip kartinizi aliyorsunuz. O karti kaybederseniz, canta dolapta kaliyor. Tekrar acmak icin o karttaki barkodu okutmaya ihtiyaciniz var. Insani sifirlamislar locker alaninda. Vay diyemiyorum, vay'i sokaklari o kadar temiz gorurken soyleyecegim galiba, o yuzden agzimdan cikmakta gecikiyor.

Neyse, sabah 09 Central'da carsiyi turluyoruz. Dukkanlar kapali, gunlerden Cuma, 20 Nisan. Burada dukkanlar 11'den once acilmazmis. Sokaklar bos, uykusuzluk had safhada, karnim ac, bitigim...

Sonra devam edicem....

Monday, May 7, 2007

Sarcasm Against Sarkozy

Fransa'da Nicolas Sarkozy Cumbaba oldu. Paris'teki kelebegin cirptigi kanat Ankara'da yanki buldu. "Kucuk Asya Ülkesi" Türkiye'nin kendi azinliklari ile problem cozmus, cografyasinda huzur saglamis bir halini göremiyorum ben. Liliam Thuram, Sarkozy icin "Irkcinin allahi" demis. Peki siz clublerinizde Gültepe gencligi istemezken irkci degil misiniz? Elitlestiremediklerimizden misiniz?

Paris, Gard du Nord'da bir sahne...

****

Ve İsyan Başladı...
http://www.indymedia.nl/nl/2007/05/44332.shtml
Sadece Paris'te degil, Nantes, Tolouse ve Lyon'da da alevler yükseliyor...

Friday, May 4, 2007

Kanlı Para

....rögara düşüp ölen o ufacık melek dilara'nın babası biz anlaştık demiş mahkeme çıkışında, annesinin suratında bir gülümseme, insanlar çocuklarını satıyorlar 3 kuruşa bu ülkede, kan parasıyla alınan dizel otomobiller yok, lpg daha az mı yakıyordu.....

....rögara düşüp ölen o ufacık melek dilara'nın babası biz anlaştık demiş mahkeme çıkışında, annesinin suratında bir gülümseme, insanlar çocuklarını satıyorlar 3 kuruşa bu ülkede, kan parasıyla alınan dizel otomobiller yok lpg daha az mı yakıyordu.....


....rögara düşüp ölen o ufacık melek dilara'nın babası biz anlaştık demiş mahkeme çıkışında, annesinin suratında bir gülümseme, insanlar çocuklarını satıyorlar 3 kuruşa bu ülkede, kan parasıyla alınan dizel otomobiller yok lpg daha az mı yakıyordu.....

Isvec'ten Mektuplar - 1




Sevgili dostum Bay KT, Isvec'ten patladi: "Baska bir gezegen yok mu kacmak istiyorum, bir tane bulunmus ama dunyaya 20 isik yili uzakliktaymis. Ne bizi yoneten dar kafalilarin suratlari, ne de siyasi(!!!!) yorumcularin(!!!!) yorumlarina, gunluk yasamimda beynimin ve ruhumun karmancorman deilmesine tahammulum kalmadi. O gezegende insanlarin hicbirine en ufak kurumsal dayatma olmayacak. Orda insanlar sadece karinlarini doyurmak icin uretim yapacaklar onun disinda felsefe, kendi yarattiklari aygitlarla muzik yapip kendi tasarimlarinda yasayacaklar…Egitim Aristo'nun Lise'sindeki gibi olacak yani tamamen felsefe ustune kurulacak. Bu dunyadaki aptalliklar biktirdi cunku. Ne zaman sokaga adimimizi atsak gunluk yasantinin söylemi ruhumuzu ve bilincimizi kirletmege basliyor. Nietzsche pazar yerinden uzak durun demis. Simdi cok iyi anliyorum. Sonunda bir koy meydaninda essege sarilip aglamis. Ama bu yasamdan kacis yok o yuzden Noi Albinoi’deki cocugun kaderi bizim kaderimiz. O yuzden sonumuz kötu. Noi Albinoi bizim gibiler aslinda Trofolo'cum. Bu filmi bana tavsiye etmekle cok guzel yaptin. Guzel annecgim burda ve bugun ona izletecegim bu filmi. Bu filmi mutlak izleyin hem komik hem de bazi insanlar kendi isyanlarindan ögeler bulacaklar. Manzaralar da muthis herkese siddetle tavsiye ederim bu Izlanda filmini: http://imdb.com/title/tt0351461/ "

Ve levki sey dedim ben de ona:

"
Yalnizlasma ve yalinlasma belki bir zaruret belki de cagin yaptirimi haline geliyor, bir yasam formu olarak. Kalabaliklar icinde, dostlarla, ailelerle, topluma karisarak mi daha mutlu oluyorsunuz, yoksa kendinize ait munzevi dunyanizda, belki evinizin hep ayni odasinda, ya da ne bileyim bir adanin kimsenin pek ugramadigi bir tasliginin arka tarafinda. Yalnizlik en kiymetli olanaklarimizdan biri bana kalirsa. Bir olanak diyorum cunku herkesin yalniz kalabilmesi, yalnizligi arzulayip bunu yasayabilmesi mumkun olamiyor. "Biraz yalniz kalmak istiyorum" diyenleri bu acidan bakip anlamak lazim. Yalnizligi tercih edenler, yalniz kalmak isteyenler belki de bu en kiymetli olanklardan birini sonuna kadar kullanmak-yasamak isteyenlerdir.

Yalnizlik kadar kacmak, kacismak da olanaktir. Yaratabilene ve cüret edebilene. Kacamadiklari, kacisamadiklari icin tum bu yiginlar kalkisanlarin karsisinda kacacak delik ariyorlar.

Dagur Kari'nin Noi Albinoi'den baska bir filmini aldim gecen gun. Izleyince anlaticam yine...

Thursday, May 3, 2007

Gönlü Genis Bakiye Sahipleri

Oglen arkasi, aybasi gelmis, bankada tahsilatlari toparliyorum. Cok afedersiniz haraclari topluyoruz bir nevi. Gisedeki bayana bir kartin bakiyesini kapamasi icin, bir baska karti veriyorum. Oradan alip oraya aktaricak. Mevcut kapanacak borc miktarinin uzerinde bir rakam teklif ediyor bana o hesabi kapamak icin. Pardon dedim neden ki? Ne kadarsa toplam borcu, onun kadar alip, o borcu kapatin gerisini de su hesaba aktarin. "Bazi musterilerimiz oyle yapiyor, fazla yatiriyorlar" diyip arkasindan da yavsak bir gülüs patlatti. Aklimdan geceni yapsam simdi bankonun önu kan revan icindeydi... Aldim parayi uzadim. Demek fazla yatiriyorlarmis, hobarey yani!


when you get the money....

Wednesday, May 2, 2007

Sınır Tanımayan Kekikçiler

AA - HATAY - 'Sınır tanımayan kekikçiler', altı gün sonunda serbest bırakıldı. Hatay'ın Reyhanlı ilçesinden kekik toplamak üzere yola çıkan üçü kadın dört kişi, o tepe senin bu tepe benim derken Suriye sınırını geçmişti. Kaymakam Cemalettin Yılmaz, Yıldız İri, Semse Akar, Kamile Şimşek ve Mustafa Çelik'in girişimleri sonucu bırakıldığını açıkladı. Kamile Şimşek, "Bizi cezaevi gibi bir yere götürdüler. Kötü davranmadılar ama sadece ekmek su verdiler. Korktuk. Bu da bize ders oldu" dedi."

***
Biz sehirde bocek gibi calisirken, birileri oralarda ne guzel sinir tanimayan kekikci olabiliyor, hangisi hayat bizim ki mi onlarin ki mi...


Tuesday, May 1, 2007

Metropolistanbuldakoseyesikismak

İstanbul kaput olunca
goruntuye bir Paris karesi alalim dedik,
fena mi ettik... Coco avuclarini yalasin :)

Meydanlara ulasilmamasi icin ulasim olanaklarini durduran, iscinin emekcinin senede 1 gun haykirmasindan rahatsiz olan egemen sülüklerin rezaletine taniklik eden bir metropol bugun İstanbul. Birak meydana cikip haykirmayi, insanlar gitmek zorunda olduklari, hayatlarini kazandiklari islerine gidemiyorlar. Bunun adini sehir idareciligi diyen bir erkin kucubaslari da bir kubbe altinda vrakliyorlar. Cok küstahsiniz, küstah oldugunuz kadar da sefilsiniz.