Monday, August 21, 2017

Kaybolanlar








Bir yıl içinde iki gözlük sırra kadem bastı. Biri kırılan ve sevdiğim bir gözlüğün yenisiydi. Kimi objelerle el, kol, ayak gibi bağlanırsın. Eşyanın insanı esir almasından hazzetmesem de kimi takıntı objelerim olmadığını söylemek kendini kandırmak olur. İkincisi ise ilk görüşte aşk bir çerçeve. Haki takıntısının nadide ürünü. Elastik bir malzeme. Dökülmeye başlamıştı. Güzelleşecekti. Şimdi ilk kemiği nerde nasıl kaybolduğunu bilemeyecek kadar hafıza bozgunu, hakiyi nerde kafamdan çıkardığımı bulamayacak kadar kafam kazan gibi. Resmen hatırlayamıyorum.

Kaybettiğimiz şeylerin kaybediş anını hatırlamıyoruz, ama sonra neleri kaybettiğimizi hep anımsıyoruz. Ya da bazen ben nelerin kaybolacağını kestiriyorum ve kaybettiğimde kendi kendimle "ben demiştimcilik" oynuyorum. Neye çareyse.

Bir şey kaybetmeye deliriyorum. Bir şey çaldırmaya tutulurdum, onu bıraktım. Hırsızlık sıradanlaştı diye belki de. Kaybetmek hala travma.
Eşeği kaybedip yeniden bulmak: Gözlüklerin üstüne şarap açacağını, çakımı ve en sevdiğim not defterimi kaybettim. Onların da nasıl tekrar bulunduğunu bilmiyorum. Eşyalar kendi kendilerine saklanıyor olabilirler mi? İnsanlar gibi.

1 comments:

Unknown said...

Şöyle bir Twilight Zone bölümü var: youtu.be/ZFqdWvnSWFo