skip to main |
skip to sidebar
Artik ölebilirim.
(Foto Bloodstock Open Air festivalinden, temsili foto)
Bundan 2-3 yil önce Emekcan'la kendi aramizda gaza gelip, "ND'i İstanbul'a getirsek mi, kac kisi gelir ki, getirip de batmayalim, batip da cikmayalim, ölmeyelim" dedik. Bir lakirdi ile baslayan o güzide rüya dün aksam gercek oldu, gercek kilanlara tesekkurler tabi ki. Bu kadar muhimsedigim konser icin gidip bilet almaya tenezzul etmedim, 350 sinirli biletin satilacagini ve tukenecegini dusunmuyordum cunku. Cuma gunu Emek'le konustuk, "Ben gidip biletleri alayim" dedi, gidip Zihni'yi de gaza getirip biletleri aldi ama Zihni son dakkada satmis, gelmedi konsere. 21:30 gibi Taksim'de bulustuk. Bu Taksim bana fenalik seklinde geliyor ve gidiyor. Daraliyorum. "N'apal(i)m"in acmisin tokmusunlu soruya Emek, "grill'e gidelim iki bira icelim" dedi. Yoksa Selvi (ah o eski günler) mi derken Grillci'ye oturduk. Ne kadar tuhaf bombos yerler, in cin top oynuyor. Oturdugumuz yerden kapiyi da kesiyoruz, kalabaliga girmemek ve o eski metalcileri gormemek konusunda titizlik gösterdigimiz asikar. Icerde nasil olsa konser boyunca maruz kalacagiz türlüsüne, berisine, ötekisine... Elbette bu bir ötekilestirme, icinde bir dönem yasadigin bir koloniyi ötekilestirme; herifler hala hayvan, bu kültürün safi hayvan üretebilmesine sasmamak lazim. Oysa Barney'nin hayvanca vokalinin altinda hayvan gibi davranmak ve hayvanlasmak yatmiyor. Kim neyden ne anliyorsa. Cogu ilmi, bilmi ve feylesof lafina Barney'nin "heooo, hoaaa" diye kükrenmesi gibi. Mekan diyoruz Grillci, sinek avliyor. Yillarca insan gecmeyen kasabadaki lokantaya gelmis musteri misali garson bizi el üstünde tutuyor. Birakacagimiz hesabin o dukkanin gunu kurtarmasina bile yetismeyecegi asikarken, bu ihtimam bu özen bizi bizden aliyor, baska yerlere götürüyor.. "Mirim buraya bir daha gelelim" diyerek atiyoruz kendimizi Kemanci'nin kapisina.
Kapida Emek'e kimlik soran badimin gardi, beni kahkahalara boguyor... Yahu hic degismiyor bu irk. Hep melul, hep melun. Galiba en son 94 ya da 95lerde girmisimdir adi Kemanci olan bara. Dolayisi ile girdigim mekanin yasam sartlarina uyum saglamakta zorluk cekiyorum. Ayaklarim geri geri gidiyor sanki. Sahnede UÇK var. Alakamiz yok. Sahnenin etrafi bariyerlerle cevrilmis. "Babalari" bekliyor. Mekan kalabalik, yükünü alimis. Once kalabaligin arasindan güc bela en arkaya dogru süzülüyor, konsere gelen kitleyi çözmeye calisiyoruz. 15 sene onceden kimilerine asina oldugumuz suratlar. Konserin izleyici yas ortalamasi 30+. Kim tanir bu Birmingham'li cocuklari ve ne kadar tahammul eder musikilerine zaten. Hala uzun sacli, hala kesik kollu kot montlarinin sirtlarina patch diken ya da bunlari sandiktan cikarip ozel gunlerde giyen garip bir heyula kitle var. Bir ara mezar ziyaretinde gibi hissettim. Herkes karanlik, herkes simsiyah. Icim daraldi, "Emek şöyle bara yanasalim dilim damagim kurudu" dedim, sicim sicim terlemeye baslamistik bile. Barin orada, uzaktan Kerim'i ve sahne önünde dalip giden Hakan'i (Death Room), sonra da konserin ortalarinda omzuma dokunarak selamlastigim Caglan'i gordum. Onun disinda kimseyi tanimiyorum. Danny Herrera gelip baterisini ayarladi, 10 dakika sonra Barney (Greenway), Shane (Embury) ve Mitch (Harris) geldi sahneye. Bir icim titredi, bir guzel oldum. Barney karsimda, tum hasmetiyle. Soyle dedim deli oglan, soyle de guzelleselim. Eğdi bacaklari asagi dogru, yan döndü sahneye, aldi sazi eline, sonuna kadar birakmadi. Ben ayri dinden, siz ayri dinden, ama gelin görün ki tum bunlarin icine sicayim, hepsi manasiz, insanlar öldürülüyor, lanet olsun hepsine dedi. Vur dedim deli oglan, vur miktofona, bas gaza, ölelim bu aksam. Sag kolumu kaybedecegim sandim kamerayi tutmaktan. Suffer the Children'da artik kendimi kaybettim, firlattim kamerayi... Unfit Earth'u caldiklarini sarkinin sonunda anladim. Ses sistemi berbatti ama cok da onemi yoktu. Aldigim video kaydinda tum ses patlamis, onun da önemi yok. 20 yildan fazladir muzik sahnesindeki bir grup, ufak bir mekanda, onlarin muziklerine kiymet verecek bir avuc seyircisine samimi, bol mesajli, kafa yoran ama zihin ferahlatan bir 80/90 dakika sundular. Bu rituelin cekilebilir fotografi, neden tonla grubun katildigi; muzisyeni, izleyenden ustte gosteren ve popstarliga hitap eden o yuksek sahneli şaşali (festivallerin) mezbelenin tercih edilmeyen oldugunu anlamada yardimci olabilir, merak edenlerine...
CAMPAIGN FOR MUSICAL DESTRUCTION
Napalm Death asla bir metal grubu degildi.
Yaptiklari dupeduz Grindcore'du.
1 comments:
"Cogu ilmi, bilmi ve feylesof lafina..."
ND'nin sözlerine gereken değeri veren birisini görünce pek sevindim. Onları burda görmek mükemmeldi. Bunca yıldır yamuk yapmayan çok büyük adamlar.
As always, the will and desire
Passed off as a fault of the unlearned
To live this, but not to subscribe (to God)
Means we can halt our own rapid decline
Saygilar.
Post a Comment