Thursday, December 31, 2009

Bonne Année: 2010

Herkese iyi yillar. 2009 cok debdebeli bir yil oldu bana. Belki ilerde anlatirim. Senenin son gününü senenin en iyi günü ile kapatiyorum :) Bazen beklemek iyi oluyormus, inanin buna. Sevgiler, bu yil da buralardan gecerken bana eşlik ettiginiz icin tesekkurler.

2010'da bol saglik ve askla dolu hayat herkese...

Ron, Dalla, De Gregori - Una città per cantare
Lamb - Gorecki




Sutlu

Wednesday, December 30, 2009

tasev #15: Salon

... salon dedik buna.


Casa Barone via (ArchDaily)

Away We Go


Hayata dair ne varsa hepsi detaylarda...


Away We Go

Aşk...
...bilgelik, cömertlik,
bencillikten arınma.
Sabır.
Sabır.
Gecenin üçünde herkes İbrahim
hastalandı diye kalkmıştı...
...ve o tuvaleti bulamayıp, Katya'nın
yatağına kusmuştu.
- Uyku sersemiyken bile sabır...
- Bu çok kötü.
Sabahın 5.30'u olduğunda
yine uyku sersemi kalkman gerekir...
...ve her gün, her hafta, hayatın boyunca
böyle yorgun olacağını bilirsin...
...ama sen oturup,
"Yunanistan'a ne oldu?"
"Yunan sahillerinde çıplak
yüzenlere ne oldu?" dersin.
Sonra elinde ne var ne yoksa
onunla bir aile kurmak istersin.

Jason Segel'ler Ölümsüzdür...


Forgetting Sarah Marshall

Tuesday, December 29, 2009

Quo Vadis?


Bu hayatin icinde nereye gidiyoruz?
Yolumuz nerde basladi, nereye gidiyor?
Dahasi hepimizin bir yolu, bir yol haritasi var mi?
Yasar Kemal ve Tuncel Kurtiz.
Yollari İETT'de başladı.
Tuncel Kurtiz, elektrik lambalarini,
Yasar Kemal da havagazi saatlerini kontrol ediyorlardi.
Peki onlar bu isleri yaparlarken nereye gideceklerini biliyorlar miydi?

Siz nereye gidiyorsunuz?
Bilmiyorsunuz.
Bilenlere, bildigini söyleyenlere inanmayin.
Kacin o insanlardan.

Monday, December 28, 2009

Sunday, December 27, 2009

Soysopize

Benim soyla, sopla isim olmaz. Kendin kaderini cizmedigin bir gecmisin nesiyle ovunc duyma telasina girip yahut neyinden utanc duymak sikintisinda heder olacaksin. Kimsenin kendinden oncesi, onu digerlerinden bir adim one tasimiyor. Ilk nefeste herkes ayni baslangic cizgisinde. Soy ve soptan avantaj sahada gecmez. Sahada ve yarisacaksan herkes kadar once bir hicsin, sonra belki artarak cogalirsin. Her defasinda soy kartini koyacaksan masaya, siginacaksan bir kelime arkasina, tribune cikmalisin.

Saveur (Jan-Feb/2010)

Saveur dünyanin otantik mutfaklarina kendini adamis bir yemek dergisi.
2010'un ilk sayısında bir 100'ük seçki listesi var. Yemekler, tarifler.
Aşağıda dergiyi paylaşıyorum. Önce göz atın, sonra bu yemekleri yemeden ölmeyin.



Download

The Twitterati

TheTwitterati_WiredUK_Dec09


Twitter'a laf atanlarin hepsi Twitter kullanmaya basladi. Bu ulkede garip bir asagilama kompleksi var. Asagilik kompleksi demiyorum bakin asagilama kompleksi. Asagilik kompleksi de ayrica zaten var ama kullanmadigi, bilmedigi, dahasi gercekten hakkinda bilgi sahibi olmadigi seye hemen fikir beyan eden "o da ne, ne halta yarar" diyerek kötüleyen, bunun icin ekstra enerji harcayip kendi istifade etmiyor, edemiyor diye cevresine de propaganda yapanlar var.

Twitter bir mikroblog servisi ve bundan 6 ay once dost meclisinde "ne ise yarar" diye biyikalti gulmeceli soru soran tum arkadaslarim artik twitter kullaniyorlar. En basit ve elestirilen haliyle twitter salt bir ozel hayat ifşa sahası degil. Elbet bu sekilde de kullanilabilir ama peki bundan kime ne? Hangi icerigi, neyi, kimi takip edeceginizin kontrolu sizde iken insanlarin siber uzaya neleri firlattigina neden bu kadar takiliniyor bunun uzerinden araclara giydiriliyor anlamak zor. Hayatta her turlu bilgi kirintisinden, her turlu detaydan birsey kapabilmek, kendi payina sebeplenebilmek mumkun. Cunku bu kestirilemez, ongorulemez ve onceden planlanamaz birseydir. Lazim olan bilgi ile bizi bekleyen, ogrenilecek bilgiler farklidir. Kimden neyi alacagimizi bilemeyiz. Tabi tasamiz almaya ayarli bir dedektor gibi yasamaksa...

Mikroblog kavrami kisa metinler, tek tük fotolar ve kisa ses kayitlarinin paylasilmasindan geliyor. Anlatacaginiz, paylasacaginiz seyi daha dar alanda paslasmadan, kirmadan, dokmeden vermenizi istiyor. Bu yuzden aslinda mikroblog dalgasinin dalga boyunun artmasi ile klasik blog sanayinin sekteye ugradigini soyleyebiliriz. Meram, dert, tasa, tepki dillendirmek isteyenler artik sms kivaminda yazmaya basladi. Bu bizim gibi yazma-okuma sikintisi olan toplumlarda faydali da oldu denebilir. Twitter bu baglamda aslen sms'in webe inmiş hali. Kısa mesaj servisini (sms) de çok tüketen bir toplumuz. Artik 140 karakterde derdimizi anlatabiliyoruz.

Burada aslında Twitter'a baska bir yerden bakmak icin lafa daldim. Wired dergisinin UK edisyonunun Aralık'09 sayisinda The Twitterati baslikli yazida (syf, 24) İngiltere'de Twitter uzerinden uygulama gelistirenlere (-üzerinden derken sunu kastediyoruz; Twitter kendi altyapisinin uzerinden türlü baska kopru uygulamalar, programciklar ve baska türlü fasiliteler uretilmesi icin programlama altyapısını dis dünyaya acik tutuyor. bkz. API nedir-) "ne yapiyorsunuz anlatin" diye sormuslar.

Burada rol oynayan kisileri ve Twitter uzerinden is gelistiren birkac siteyi/servisi derledim:

Remy Sharp (31, Brighton)
Kendi sitesi remysharp.com'da twitter üzerine hack tabir edilen eklemeler, yeni özellikler, eklentiler hakkında calisiyor.

Bill Fischer (40, London)
Twitterjobsearch.com'un kurucusu. Sitenin işlevi çok açık sanırım.

Paul Johnston (32, Milton Keynes)
Twimages.org, kim kiminle konusma halinde, takip edebilmek icin.

Daniel Saxil-Nielsen (24, Reading)
Tweetmeme.com'da front-end developer. Sitenin ozelligi bloglara eklenen bir buton ile artikellerin twitterdan dagitilmasini, tweetlenmesini sagliyor. Herhangi bir linki kimlerin meme'ledigini gorebiliyorsunuz. (Meme, siber dilde bir icerigin tutulmasi, depolanmasi, tekrar dagitilmasi, paylasilmasi isi.)

Daniel Williams (23, London)
Chirpalarm.com, twitter uzerinden saat alarmi kurma. (Henüz tamamlanmadi)

Neil Glenister (25, London)
Tweetminster.co.uk, sizi İngiltere'deki politikacilar, yorumcular ve belli başlı haber kaynaklarina baglayan bir twitter servisi.

Mario Menti (44, Tooting Bec)
Twitterfeed.com'un kurucusu. RSS feed'lerdeki verinin belirlenen zaman araliklarinda twitter hesabiniza gonderilmesini saglayan servis. Blogunuzdaki yazilarin linklerini, bu site ile twitter hesabinizda otomatik olarak paylasilmasini saglayabilirsiniz.

Janos pToth (27, Kew)
Picfog.com, gerçek zamalı twitter foto takipcisi. Dünya uzerindekim tüm Twitter kullanicilarinin paylasilan fotolarin canli takibi.

Iain Dodsworth (35, Silicon Roundabout)
Tweetdeck.com'un kurucusu. Twitter için gelistirilmis bir masaüstü ve mobil twitter client. Twitter websitesinden sonra Twitter'a en cok erisim saglayan kopru.

Tim Whitlock (32, Shoreditch)
Twitblock.org. Twitter hesabinizi tarayarak sizi takip eden spammer kullanicilari, ise yaramaz follower'lari tespit ediyor. Cok acimasiz.

Mattias Gunneras (28, London)
BakerTweet.com. Fırınların taze-yeni ürün çıkardığında twitter hesaplarından bunu yaymalarını sağlayan mutfak-to-twitter uygulaması. Twitter uzerindeki en innovatif çaba.

Andrew Spode Miller (25, Tonbridge)
Journotwit.com. Tweetdeck'in web uzerindeki hali gibi. Twitter'i daha efektif kullanmanizi saglayan bir web arayüzü. Desktop client'i da var.

Türkiye'den şimdiye kadar bilinen Twitter üzerine geliştirilmiş ilk innovatif çaba bir arama motoru pazarlama şirketi olan SEM'in çalışanları için şirket tuvaletine yerleştirilen "tuvalet dolu mu boş mu" uygulaması. SEM'in WC Twitter hesabı (http://twitter.com/semwc) üzerinden çalışanlar ofiste tuvaletin durumunu takip edebiliyorlar ve durumuna göre kullanımı paylaşıyorlar. Bu şüphesiz çalışma süresi ve iş verimine pozitif fayda olarak geri dönüyordur :)

Uzun lafin kisasi kazin ayagi bazen oyle degildir, baskadir. Bakmak lazim.
Bakip gormeye calismak da.

Elephant Woman

Gönderilmiş tüm mektupları açıp açıp tekrar okuyanlara...




angel i can see myself in your eyes
angel won’t you feel for me from your heart
do return my heart to me
no don’t insist i’m already hurt

elephant girl
it was an accident unfortunate
angel threw me like a rubber man
aiming for the ground
why amuse yourself in such way
no don’t insist i’m already hurt

lay me down on the ground softly softly
don’t remove my head hurts much too much

you never return it
well i wouldn’t miss it
i shed no tears for broken me
you never know it my peace of mind
now inside and outside are matching

why amuse yourself in such way
no don’t insist i’m already hurt
if you never return it
will it break your wings
will you shed no tear for broken me


Blonde Redhead - Elephant Woman

Saturday, December 26, 2009

Magic

Hayatin sihirli bir yani da sahip oldugumuz bazi seylere uzanamiyor, erisemiyor, dokunamiyor olusumuzdur. Sahip oldugunuz herseyin yaninizda oldugunu dusunuyorsaniz tekrar düsünün derim. İlla ki atladiginiz birseyler cikacaktir.

Tipki sihir anı gibi. Gordugumuz aslinda gercek degildir. Yanilsama.
Peki "görmeden inanmam"a ne olacak?

Pekapeka House

Pekapeka Beach, Yeni Zelanda - 2008





Friday, December 25, 2009

DNS Poisoning

DNS cache poisoning is a maliciously created or unintended situation that provides data to a caching name server that did not originate from authoritative Domain Name System (DNS) sources. This can happen through improper software design, misconfiguration of name servers, and maliciously designed scenarios exploiting the traditionally open architecture of the DNS system. Once a DNS server has received such non-authentic data and caches it for future performance increase, it is considered poisoned, supplying the non-authentic data to the clients of the server.
http://en.wikipedia.org/wiki/DNS_cache_poisoning



İnsan da zehirlenir. Gerçel datayla ya da dezenformasyonla. Bu zehiri benliğinden atabilmesi öyle servis temizlemekle, restart ile formatla olmaz. Bellekte kalır, hasar yaratır. Zehirlenmemek için bol bol yoğurt yiyin.

Deniz mahsulu ile yoğurt yenmiyeceği tamamen hurafedir. Lakerda ile haydari aynı masada gitmez mi, gidiyor.. Balık bayatsa süt ürünü ile çılgınlık yaratıyor. Sen denizden gelene dikkat et, karada herşey sütliman. Berhudar ol evladım!

Ali'nin Sekiz Günü

"Günaydın kalbimin prensesi..."



Serdar Orcin kosuyor, kostukca kosuyor, costukca cosuyor.
Siz bu hikayeyi bir yerden biliyorsunuz, suphe yok.

But!

Galatasaray - Hamburg

Seni sevgilin de aglatir, ama takimin seni hickira hickira aglatir. Salya sümük, zangirdatarak. Kendini şaşırırsın, aklin basindan gecer, duramazsin. Ta ki biri seni dürtene kadar. O biri yine sevgilin olur.

Thursday, December 24, 2009

Köfteci



Dün aksam maca 1 saat kala stad civarindaki bir köfte arabasi. Bir yarim ekmek. Köfteleri secerek koydu köfteci, 3,5tl. Kesmedi bir 15 dakika sonra bir tane daha. Cepteki bozukluklari uzattim. 2.85 var dedim, 1 köfte eksik koyun lütfen. Begenmissin ki tekrar geldin farketmez tam yapiyorum dedi. Tesekkur ettim. Isler nasil dedim, az seyirci gelir, is oldu mu bari bugun. Kesat ama idare eder dedi. Her maca geliyor musun dedim, burada misin. Buradayim, surekli musterim de var bellidir. Istanbul'da tum maclara gidiyor musun dedim. Hepsine giderim dedi. Nerde oturuyorsunuz diye sordum, Kartal dedi. Bu kofte arabalarini nasil tasiyorsunuz dedim. Minibus var dedi arka tarafi isaret ederek. Söküyoruz, bunlar kolay sökülüyor. Tüm maclara giderim abi mecbur dedi. Tam karsisindaki diger arabayi gösterdi. Bak o da benim hanim dedi. Böbrek hastasi, masrafi cok. Haftasonlari maclar, hafta ici de kebab salonu var orada calisiyorum dedi. Sizin mi dedim kebap salonu. Bizim dedi. Sosyal hayatimiz yok böyle it gibi calisiyoruz dedi. Cocuk da var, calismak gerekiyor ama siz de abartmissiniz dedim. 7 gun de calismayin bari. Olmuyor ki, gidiyoruz bir yere goruyor bir elbise istiyor, almadan edemiyorum. Masraf cok, calismaliyiz dedi. Kolay gelsin dedim uzaklastim.

Hayat herkese mi hopasinanay....

Wednesday, December 23, 2009

Hard Reference #007

http://www.primmagazine.com
http://www.idontlikemondays.us
http://www.complex.com
http://concretecrayons.blogspot.com
http://www.shootinggallerysf.com



href ~ hard reference
HREF indicates the URL being linked to. HREF makes the anchor into a link. So, for example, this tag creates a link to sevmek-koca-bir-deniz?.html

Copyrighted Hayal

Calinan herseyinizin yerine yenisi alinir. Ama hayallerinizin asla.
Hayallerinizin kopya haklarini satin alin.
Satin alma ofisinin duvarinda bir tabelada aynen su yaziyordu:
"Kimse ile paylasma ve aksi istikamete dogru kosmaya basla, durma.."

Uyu, Uyan

Her yeni gün yeni bir hayat gibi olabilir,
İstersen,
Yani uyumak ölmek gibidir,
Sonra uyanir yeni bir hayata baslarsin,
Bir gün uyandiginda basladigin hayat,
Gercekten yeni bir hayat oldugunda,
Artik hic uyumak istemeyeceksin,
Bir baska dünya mümkün olmasa da,
Bir baska hayat mümkün.

B/Deter

Deterjanlar herşeyi söker bir terbiyesizligimiz kalir baki. Herşey unutulur ama insanlar terbiyesizlikleri ile anilirlar, bilinirler ve unutulmazlar. Terbiye de nasil desem, limon ve soganla ovdugum etin terbiyesi gibi degil ki anlatayim. Ki insan da kedi gibi degil ki ovdugunda kendine gelsin.

Tuesday, December 22, 2009

The Taking of Pelham 123



Sıkı giren ve introsundaki ayak oyunlari ile Ganz'in "Berbat film"ine ragmen sans verdigim Tony Scott direktorlugundeki bu film iyi bir gune baslangic filmi olamadi. Belki de germedi, oksamadi, sevip sarmalamadi ama sistemle dalgasini borsa manipulasyonu ile yapip cukkayi goturecekken evdeki bulgurdan olan Travolta figuru bir baskasina, bunu okuyan sana birsey ifade eder.

10M$: Federal Kasa'dan bir seferde çekilecek nakit miktari.

Monday, December 21, 2009

Rabindranath Tagore



"Artık gidiyorum
Beni uğurlayın kardeşlerim
Hepinize eğilerek ayrılıyorum
Yalnız sizin son ve nazik sözlerinizi bekliyorum
Uzun zaman komşuluk ettik ama
Verebildiğimden çok aldım
Şimdi gün ağardı
Karanlık köşemi aydınlatan lamba söndü
Bir davet geldi ve ben yol için hazırım
Bu ayrılış gününde bana bol şans dileyin arkadaşlarım
Beraberimde ne götüreceğimi sormayın
Seyahatime boş eller ve ümit eden bir kalple çıkıyorum"
- R. Tagore, Çeviri (1944) Bülent Ecevit 
(şiir 02:41'de başlar...)

Wednesday, December 16, 2009

Into The Wild

Sadece korkaklar gidemez...





there is a pleasure in the pathless woods
there is a rapture on the lonely shore
there is society,where none intrudes

by the deep sea,and music in its roar:

i love not man the less,but nature more...

Ücra ormanlarda bir haz vardır;
Issız kıyılarda mest olurum;
Kimsenin rahatsız etmediği
Bir çevre vardır,
Derin denizlerde
Ve uğultusunda bir şarkı vardır:
İnsanı daha az sevmem ama
Doğayı ondan çok severim...











Monday, December 14, 2009

Sunday, December 13, 2009

Bey ve Hanım: I Like You and Me


seneler geçsin, sen beni bil, ben seni bileyim istiyorum.
benim olduğu kadar dostlarının,
dostlarının olduğu kadar benim ol istiyorum.
nice sıkıntı ve zorluk yaşayıp anlatalım.
yaşayalım ki, öğrenelim hayatı ve destek çıkmayı.
birbirimizin omuzlarında ağlamalıyız.
paylaşmalı ve beraber sıkılmalıyız.
öyle ki, yalnız sıkılmak sıkmalı bizi.
güzel günlerimizi, evimizde bir şişe şarap ve pijamalarımızla kutlamalıyız.
yada bazen dostlarla ucuz biralar içerek...
böylece yaşamalıyız işte.
sonra çocuğumuz olmalı,
düşünsene senin ve benim olan bir canlı.
geceleri ağladıkça sırayla susturmalıyız.
sen arada mızıkçılık yapmalısın ve ben söylenerek almalıyım sıranı.
yorgun olduğum için yemek yapmamalıyım, söylenerek yumurta kırmalısın.
hava soğukken birbirimize sıkıca sarılıp yatmalıyız.
zaman su gibi akıp giderken, herşey yaşanmış bir hayatımız olmalı.
herşeye rağmen hiç bıkmamalıyız birbirimizden mutluda olsa, kötüde olsa, yaşadığımız günler bizim günlerimiz olmalı.
saçlara düşünce aklar, yada gidince aklar, çocukları güvence altına alıp gitmeli bu şehirden.
kavgasız, her sabah cinayetle uyanılmayan, sessiz bir yere gitmeliyiz.
geceleri balkonda denizi seyredip, sandalyelerimizde sallanmalıyız.
eve gelip benden kahve istemelisin.
çocuklar gelmeli ziyaretimize, geçmişteki hareketli günlerimizi anımsamalıyız.
ben, "bey" demeliyim sana, sende "hanım".
öyle sevmelisin ki beni bu yazdıklarım korkutmamalı seni.
tebessümler açtırmalı yüzünde.
birgün bu hayatı bırakıp giderken, sadece mutluluk olmalı yüzümüzde.
birbirimizi sevmenin gururu olmalı herşeyde....

CY

Sunday, December 6, 2009

Delayed & Landed


Sevgi ertelenmez dedi birileri, ölmeden sevin birilerini....



Yine de guzel bence Tuncel Kurtiz'i Ramiz rolü ile de olsa sevmesi bu milletin. Tiyatro görmez, kitap okumaz, tarih bilmez, kendisine yabanci, kendisinden baska herkese düsman bu halkin Seyh Bedrettin Destani sahnesinde kosan, sayisiz Turk sinemasi bas yapitinda yer almis "dayi"yi populerlesmis bir dizi ile tanimasi guzel. Bazen Populer Kültür demisti hoca, "iyi seylere de vesile olur".

Bazen ayna bulamaz bir millet, ayna gelir tam karsisinda durur, halk o zaman bakar aynaya ve "Haaaaa" der.. Haaaa demek de guzeldir bazen.

yagmur ciseliyor, korkarak yavas sesle...


Monday, November 30, 2009

Wizard Smoke



by Salazar Film
(.flv dosyasini download edip mumkunse buyuk bir tv ekraninda izleyin)

The Universe House


Tasarlayan Gabriel Orozco, mimari ise Tatiana Bilbao
Roca Blanca, Mexico'da bir taşev. (via arch-daily)

Gabriel Orozco Artsy Page 

Friday, November 27, 2009

Herşeyi Anlıyoruz Ama Hepsini de Yanlış Anlıyoruz

etilerde-ne-ariyor-03


Haftalik sehir rehberi Le Cool'da Baris Cakmakci Avrupaliligi ironik mi destek mahiyetinde mi oldugu belirsiz bir ifadeyle soyle tasvir etmis,
Istanbul'un Avrupaliligi:

"...aslında Avrupa’nın ‘benim!’ diyen şehrinden bir farkı kalmadı İstanbul’un. Hatta birçoğundan daha da renkli, hareketli, canlı olmaya başladı. Tevekkeli değil, her gelen ecnebinin hayranlıkla dönüp Facebook’tan “Unutamıyoruz” mesajları atması. Nihayet heyecanla beklediğimiz Nordsee de geldi. Balık ve deniz ürünleri konseptini fast food olarak sunan Nordsee’nin kalitesinin de Avrupa ile eşdeğer olması umuduyla. Şimdi sıra ‘eyçenem(H&M)’de. Ha gayret!.."


Ne Nordsee ile ne H&M ile ne de maneviyatini kaybetmis Etiler'in gobegine, -60 yila yakin bir yerlesim mazisi olan semte- oncesi sadece sanayi sitesi olan Maslak-hattan muammelesi yapmakla Avrupalilasamiyacagimiz asikar. Soru cok acik ve net: Maneviyatini kaybeden bir yer diye mi Etiler'in gobegine bu hilkat garibesinin dikilmesine ses cikarmiyorsunuz? Insaatin sahibi Makyol ve mimari Emre Arolat. Bu iki ismi de not alin. Kultur Baskenti Istanbul'da, 2010 yilinda, 2010'da acilisi yapilacak bir katliama imza atiyorlar, Etiler'de, usulca ve sessizce.

Bazi linkler
» 2005'te bir feryat
» Etiler'i turizm merkezi yapacak...



etilerde-ne-ariyor-01

Wednesday, November 25, 2009

Uyandığın Bu Sabaha

...............................
gözlerin bakmaz mı
beklenen gün geldi
açtı laleler beyaz

Monday, November 23, 2009

Tarabya'da Renovasyona Tabi Bir Otel, Etiler'de Maneviyatsızlar: Doğu Medeniyeti Çöküyor, Yetişin!

Oncelikli okumanizi vermeliyim, cikis noktamiz neresi:
RTÜK Baskani Prof. Dr. Davut Dursun bir fikri beyanda bulunmus.
Bu "güzel insan" demis ki:

"Şu toplumun milli ve manevi değerleriyle Etiler’de oturanların milli ve manevi değerleri aynı mı?"

Yani once ekmekler bozuldu, sonra en temizimiz siyahti, zaten ilk tasi da etegindeki tasi en fazlasi olanlar atti. Hersey tembellikten kaynaklaniyor. Yerine is yapsin, senin yerine dusunsun, seni yonetsin diye getirdiklerin senden daha erdemli, daha gunahsiz, daha saf, daha dusunceli, daha akilli, daha becerikli degiller. Elbette esit degiliz. Esit olmak istedigimizse koca bir yalan. Cok merakli olan 2 gününü kapici dairesinde yatarak gecirir. Inin asagi, evet evet katlarinizdan asagi inin ve o rutubetli dairede yatin. Sonra neden esit olmak istemeyeceginizi, en asi'nizin bile nasil gundelik hayatta kast/titr/lonca/loca ve dört yaprakli yonca pesinde kosturdugunu görün, düsünün. Düsünmekle kalmadim gordum. Kendimden baslayarak neden esitlik diye iddia edenlerin aslinda esit olmak istemediklerini uygulamali olarak gördüm. Ustelik bu gizli histerya esnasinda ne kadar cirkinlesebileceklerini de. Meselemiz mulkiyet. Mulku temelimizden atamadigimiz ve hep bir barinak ve hep bir altina girecegimiz semsiye aradigimizdan basimiza geliyor bunlar. Neler, bunlar iste...

Bu kabiliyetsizlerin, bu namusaitlerin, bu derbederlerin, ki cogunca bu sefillerin semsiyesi altinda olusumuz da bundan. Esit olmak istemiyoruz, bu yuzden bizle esit olmayanlarin semsiyenin sapindan tutmasina müsade ediyoruz. Demiyorum ki semsiyenin sapini ya sen devral, ya da git kendine semsiye al. Ya kardesim islanmak da guzeldir bu hayatta.

***

Şark'ın bu arkadan dolasip puan almaciligi hep bu ilimde idman yapip, grekoromende yillarca sürünmemizin de ifşasidir. Bir 20 yili Tarabya semtine delikanlilik ve uşak'larlarlarcılık tohumları atarak geçiştirdi bunlar, bir 20 yılı da "aslında medeniyetimizi Etiler'deki yavşaklar tehdit ediyor"la geçiştirebilirler. Ben bir insanin sofrada ne yediğine bakarım. Davut Baba'ya da hatırlatırım, Etiler'de yer sofrası yoktur, kapıda ayakkabı çıkarılmaz, hatta bırakılmaz, bıçak sol elde tutulur ve şarküterilerinde domuz eti gırladır: Vay domuz gribi olasıca haysiyetsiz maneviyatı kaybolmuş şorololar sizi...

Cepte kalan son paramla Porc Chops aldigimi bilirim. Bizimkisi vallahi dertten.

***

Tarabya Oteli dedim di mi. Istanbul'a bunu Romalilar yapmazdi.
Totti'ye sordum, o fisildadi.

Sunday, November 22, 2009

Parov Stelar

1 haftadir Parov Stelar - Hurt dinliyordum.
Dün Istanbul'daymis herif.
Dünyadan haberim yok.. Vaziyeti var gel sen anla.
Anlarsan bir sen anlarsin, gerisini yalan anlarsin...
Ama anlarsan güzel anlarsin, biliyorum.




Love is killing me so sweet,
Like a tortured and a need for my way back home.
Hurt me when I'm close to you,
Tell me lies and not the truth, carv your arms in my skin....Yeah

Love destroy my chroming soul,
See the gas sheeps of the chrome to another world.
Hurt me when I'm close to you,
Tell me lies and not the truth, carv your arms in my skin....Yeah

Hurt me when I'm close to you...Hurt me...

Tanaka Residence

Bir cay koysak, demlesek, arada da o cayi tazelesek...
Cam bardakta çay. İçsek, içsek, içsek...







Tanaka Residence, Yokosuaka 2007
(via What We Do is Secret)

Thursday, November 19, 2009

Aptal

gene hüzün var içimde
gene yüzün hiç bakmıyor
yine gözünde hiç ışık yok
yine bulutlar hiç...
gitmiyor, gitmiyor, gitmiyor

gene hüzün var içimde
gene yüzün
kalbimin atışları
gene yüzün, hiç
gitmiyor, gitmiyor, gitmiyor

insanlar birazcık vefasız
biraz da unutkan
ve aptal.... aptal..... aptal.....
insanlar birazcık unutkan
biraz da vefasız
ve aptal.....
(ref. ymori)

509 gün sonra


Monday, November 16, 2009

Antonio de Nigris


Babaları gidince, çocukları ne yaparlar...



Antonio de Nigris
(Nisan, 1978 - Kasım, 2009)

Sunday, November 15, 2009

Saturday, November 14, 2009

Dövdüreceksen - Part 2


Dabe Alan saldirisi devam ediyor..
(via http://www.flickr.com/photos/bearandyeti/4094138335/)

Motor Mont



Giselle'ler de yapar...

Google Wave: Theory vs In Reality


Coco gecen gun "Senin Google Wave'in var mi" dedi.
"Yok" dedim. Durum zaten yukardaki gibi.
Kimse de davet etmedi.
Ben davet edilmedigim yere gitmem, genis degilim o kadar.

Vespa #31: dans la Paris


Paris'in yollari karo tastan,
sen cikardin beni bastan sondan ordan burdan... (via es)
***


Kış geldi farkinda misiniz? Artik surata çarpan ruzgar ferahlatmiyor burun deliklerimden girip, kicimin en derin hatlarina kadar vuruyor. Hala tshirtle bindigim kuzuda tir tir titreyerek gidiyorum. Ama bir eldivensiz olmuyor. Kesik parmakli eldivenler, yerini orumcek adam ellerine birakti. Neden cifte almadim diye hayiflaniyorum bu orumceklerden. Oysa ben herseyi iki tane alirim, yedekli calismak iyidir.

Tuesday, November 10, 2009

Batan Project #14

Muhsin Okuyucu'nun OK'u, Kozyatagi'nin KO'su: OKKO



Bir memleketin medenilesmesinin ve batililasmasinin arkasinda ben genis, büyük vaha gibi şarküteriler ararim arkadas. Icine girince kendimi kaybedecegim, Sudan salamindan, Etiyopya pirincine kadar Dünya'nin envai cesit lezzetini bulayim, hepsiyle mükellef bir sofra kurabileyim diye. Paris'in Le Grande Epicerie'sinden olsun demiyorum ama su koca sehirde adam gibi sarküteriler olsun artik. Cok mu sey istiyoruz devletten. Devletten istemeyip adina semtin ilk harfini verecek kadar Kozyatagi ile gonulbagli Muhsin Bey kurmus 1994'de Okko'yu ama meshurlugu post-2000'lere rastliyor. Once Ulus, sonra Astoria subeleri namina nam salmis.
Birkac kez ne kadar medeni bir ülke olmusuz onu denetliyeyim diye Ulus'taki subesini tavaf etmisligim var. Bir sarkuteri yani bizim bekledigimiz olculerde bir sarküteriden ziyade "parayi bol bulunca sürecegi baldir bugün sakat sacacagim sarkuteri burada ama" gibi olmus burasi. 15 dakikada maasi birakip cikmis, ustune bir de eve servisleriyle birakilmistim. Marketten eve beles geldigime mi sevineyim, o zamana kadar ki yedigim en pahali dana nuara mi bilemedim. "Ama biz ozel usullerde firinliyoruz". Milleti o kadar kaziklamaya gerek yoktu. Tüm subeleri kapatip ortaliktan topuklamislar. Gecmis olsun, Okko yenilince biz de yenilmis sayildik.

Rüya #12



Dün gece Valencia formasi ile Ali Sami Yen çimlerindeydim. Rakibi hatirlamiyorum ama mac sonunda Barcelona tshirtlu bir firm, diger kale arkasinda bekleyen Ingilizleri pataklamak icin sabirsizlaniyorlardi. Takimda Carboni var miydi emin degilm, sadece oyun boyunca frikikten bir gol atmanin pesindeydim. Eski Acik tarafindaki kaleye dogru bir frikik kullaniyorum sol içle, zimba gibi uzak kose dibine vuruyorum gol oluyor. Dönüyorum Numarali'ya kollarimi kaldiriyorum, tribunde bugüne kadar ASY'de gördügüm ne kadar sima varsa hepsini tek tek görüyorum. Film seridi gibi gecmekten cok tek kareye sigmis kafalar gibi. Bu kadar huzurla uyandigimi hatirlamiyorum. Pazar aksam bitmesin dedigimiz Lyon-Marseille maci gibiydi rüya, uyanmak istemedim. Kostukca kossam, vurdukca gol olsa. Ikinci golü hatirlamiyorum. Ilk cayla birlikte PlayStation'i actim, Valencia'yi alip PES'te birine gol atmam lazim.

Mactan sonra arabada:
- Ne kadar verirler ki bunlar transfer ücreti sana?