Friday, January 16, 2009

Gentrification

marie-claire-maison-ocak-sayisi-Cikare

Marie Claire Maison Ocak sayisini kurcaliyorum, mekan etiketli, "İstanbul'a Bırak Kendini" baslikli yazida birtakim yeni mekanlar tanitiliyor, yazari Şafak Ünal tarafindan. Küçükarmutlu'daki Cikare için geçen bölümde şöyle denmis: "Etiler'in bu semtini sadece gecekodu mahallesi olarak bilenler yanılıyor."

Yaziyi kaleme alan K.Armutlu'nun gecmisini ne kadar biliyor bilinmez ama bu gentrification girisimleri, "yeni sey" kurgulari beni cok güldürüyor. Kucukarmutlu gecekondu semtidir, 5 katli binalar ciksan da, asfalt yol dösesen de orman arazisinde bitmis carpik yapilasma ve rantiye devletciligin, secim zamani otlakciligin nadide orneklerinden biridir ve ilelebet oyle kalacaktir. Kucukarmutlu'daki tarlalardan salatalik, domates toplamis biri olarak söylüyorum bunu. Disardan gelip acilan "tükkanlarla" buranin genetik kodunu degistirmeye calisiyorlar ama bu arayis, bu Nisantasi, Taksim, Sisli disinda bir yerleri mesken tutmaliyiz tavri, sehire gittikce bulasan gentrification virusunun sardigi hastaliktan baska birsey degil. Suphesiz bunye bu virusu atarsa ya da atmazsa, bir baska alan, bir baska kör semt, bir baska daha önceleri yüzüne bakilmayan yer boyle deformasyona, böyle poplastirmaya, tüketilmeye ve cignenip atilmaya maruz kalacaktir. Icine Cikare, Dükkan, My Cakes acmakla Kucukarmutlu, uzerinde helikopterler dolasan, zirhli otobuslerin bastigi, eylemlerin yapildigi hafizasini kaybetmiyor.

Gentrification nedir diyenler icin Elif Kutay'in Birgün'de kaleme aldigi "Balat sessizce soylulasirken" baslikli yazisindaki bir paragrafa bakalim: "Soylulaştırma (gentrification) kavramını ilk olarak GLASS (1964), orta ve yüksek tabakadan ailelerin sıkıntılı bir yaşam süren çalışan sınıfın yaşadığı yerlere taşınması olarak tanımlamış ve o bölgenin toplumsal karakterinin değiştiğini ifade etmiştir. Bugün İstanbul’da yaşanan dönüşüm süreçleri tam da bu açıklamaya karşılık gelmektedir."



Beyoglu'nda Tarlabasi semti, Bedrettin Dalan döneminde bulvar ve cevresindeki yapilasmanin istimlaki ile baslayip bugune kadar gelen sistematik bir soylulastirmaya tabi tutuluyor. O semtin dokusunu, sözde "temizlemek" sureti ile degistirmeye calisiyorlar. Sunu görmek lazim, Tarlabasi'ndan baslayip, Kasimpasa, asagida Balat-Sütlüce'ye kadar olan yerlesim bölgelerinin tamami en fazla 20 yil icinde daha varliklilarin eline gececek. Simdiden kira fiyatlari muthis bir sekilde artan bu bolge Istanbul'un yeni eglence, tikinma ve tüketme mekani olacak. Universitelerin kampuslerini gittikce Halic havzasina tasimasinin altinda ne yatiyor sizce? Gelecek o bölgede cunku. Azinliklarin yasadigi bu eski yerlesim bolgelerini ufak alimlarla dikkat cekmeden el degistirmeye zorluyorlar. Yani onlara göre "soylulastiriyorlar." Yuzlerine bakilmayan baraka evler, eski ahirlar, depolar, ardiyeler hepsi satin aliniyor. Bugun onunden gecerken burnunuzu kapadiginiz yerlerde 20 yil sonra cocuklariniz gece eglenmeye gidecek. Belki 20 yildan da once. Tipki yillar once Talimhane'de olanlar gibi. Talimhane bugun ne kadar soylu olabilmis, ortadadir. Kaldi ki soylulasmak mi zorundadir o da ayri bir konu.

Karaköy'de Galataport'un, Haydarpasa'daki ayaginin uzantisi olasi degisimler. Karakoy'den Galata'ya kadar olan tum yerlesim birimleri "para babalari" tarafindan satin aliniyor. Fransiz Sokagi denilen garabetin ne kadar kisa sürede yaratildigini ve Cezayir Sokagi'nin bir gecede inen tabelasi henuz tazeligini koruyor.

Halas sokak
Son durak...

1985 Tarlabasi istimlakinda sahip oldugu herseyi kaybetmis bir ailenin cocuguyum. Soylulastirmanin nelere malolabilecegini biliyor, sonuclarini o günlerden beri yasiyor ve uzerimde tasiyorum. 10 yasinda, yikilmis bir binadan esyalarinizi toplamaya gitmenin yükünü ne kadar yaziya dokmeye calissam da anlayamaz bu guzide virutik kitle. Varsa yoksa "gentrification".

Bazi linkler:
» 50 soruda Tarlabaşı Yenileme Projesi
» Balat sessizce soylulaşırken
» Neler kaybettik neler


6 comments:

n0s said...

gentrificationın dogru yolunu da barcelona ve izmir yaptı, kentin çöküntü alanlarına ufak dokunuşlar, bazen bi semtin bi sokagını yenileme, küçük bir park veya meydan oluşturma, bazen sadece trafik organizasyonu, bunun üzerine digerlerinin kentliliği hissetmesi ve kendi kendilerini yenilemesi. bölgenin yaşayan kültürü darmadağın etmeden yenilemessen elinde kalan zaten pop ambalaj olur. tam bunları yazarken immortal technique "..but gentrification is kickin em out of their buildings" dedi kulaklıklardan :D

dchetin said...

izmir'de olanlara dair şunlar söylenebilir; 9 eylül 1922'den sonra şehrin göbeği yanıyor. çoğunluğu rum ve ermeni yerleşimi olan bu alanda hepimizin bildiği kültürpark kuruluyor. kültürpark'a kapılar yapılıyor, kahramanlar'a açılan cumhuriyet, basmane'ye açılan 9eylül, atatürk lisesi'ne açılan lozan ve montrö ile tekel'e açılan 26 ağustos kapısı... kültürpark izmir için yeni bir çekim alanı olduğu yıllardan şimdiki sessiz ve altı oyuk hale geliyor. saydığım kapıların bulunduğu meydanlar tamamen trafik akışına terk ediliyor. fransız yapısı basmane garı, ingiliz yapısı alsancak garı, sahlepçioğlu camii, agora antik kenti, kadife kale ve saat kulesi şehrin büyümesiyle diğer binaların ve yolların gölgesinde kalıveriyor. Daha da ilginci Atatürk'ün Yunan Bayrağı'nı yerden kaldırdığı köşk yıkılıp apartman yapılıyor. Çeşitli belediye başkanları döneminde önemli caddeler (Liman Caddesi, 2. Kordon ve Girne Bulvarı) ve Altınyol açılıyor, şehir gitgide büyüyor. Bu esnada Bayraklı ve Kadifekale iki antik yapının üstünde gecekondulara teslim ediliyor. Bugüne gelesiye kadar dönülen en önemli kavşak elbette ki, kordon otoyolu projesidir. Bu manyakça proje Ahmet Priştina'nın çabaları sonucu geri dönüşsüz olarak rafa kalkıyor. Toprağına sahip çıkmayan kent denize pislemekten de geri durmuyor tabi. Eski anlamda vapur işletmeciliği ancak 2001 yılında başlatılıyor. Metro 2000 yılında işletilmeye başlanıyor.

Eski yapılara hürmet buralarda tekrar Priştina ile hatırlanıyor. Başkana kadar Ege Palas Alsancak'ın göbeğine dikilmiş bile ve eski Rum evleri istimlakçıların insafına bırakılmış durumda.

Bu günlere gelirsem, şehir sokak sokak yenileniyor ama bu sefer eski yapılara hürmet var. Elimizde çok az kalsa da, eski itfaiye binasının Kent Arşivi olmasıyla başlayan süreçte, Basmane semtinde bir çok kent merkezi ve Alsancak semtinde bir çok kent kütüphanesi bu eski konaklarda yaşıyor. Kemeraltı yenilenmiş vaziyette, Oteller Sokağı tertemiz, İkiçeşmelik eski kimliğini buluyor, Agora ve Kadifekale bütünleşiyor, Havagazı Fabrikası kültür sanat merkezi oluyor, Karşıyaka Latife Hanım Köşkü onarılıyor, Ege Üniversitesi elindeki Levanten köşklerini yeniliyor vb... Bu durumda garip işler yapan bir tek Buca Belediyesi olarak kalıyor. Büyük Mevlana Heykeli ve Yeşildere'deki Atatürk Maskı gibi...

Uzun oldu daha da uzar. Düşüncemin özü İzmir'de zuhur eden bir gentrifikasyon değil, toparlanmadır.

Trofolo said...

Durmus, İzmir hakkinda yazdiklarindan cok istifade ettim, tesekkurler.

Nos,
Sehrin rehabiliteye ihtiyaci var ama bu anlamdaki sosylulastirmaya degil.

n0s said...

dchetin benim anlatmak istedigim makro olcekte projeler diildi. gentrification kavramı adaptive reuse ile kolkola gezen 2 kardeş. kordona sahil yolu yapmak veya rekreasyon yapmakla kadifekale veya basmanede bir sokagın trafik yonunu degistirip orda yasayanlara deger verildiğini hissettirmek dolayısıyla onları kent yaşamına katmak veya adapte etmek aynı şeyler diiller. veya bu blogda cok bahsi geçen bir yer armutlu, ki mevzubahis bölgeyi, tepesinde gezen helikopterlerinden spreyli duvarlarından ayrı düşünemezsin, düşünürsen o başka bir yer olur. aslında benzer ama ayrı uçlardan bir başka örnek kordonun bugün ve dün 2 ayrı güzel kız olması gibi. şehri soylularştırmak denen şey ordaki çöküntüyü al çeperlere at demek değildir, çöken neyse onu iyileştirmek demektir. bunun bir kaç yolu var, en çok kullanılan 2 sistem, 1.si ,kapitalist, içinde oturanları at, yeniden ambalajla, tüketiciye sun. içi boş. 2. yöntem de bahsettiğim, 92 olimpiyatları öncesi barcelonanın kullandığı. küçük dokunuşlar, kimseyi yerinden etmeden mikro ölçekte şehircilik, kentlinin, kenti kendi sokağında görmesi. latifa hanım köşkü de (ben kendisini zübeyde hanım köşkü bilerek büyüdüm, resmi tarih diyelim) mesela alt sokağımda, orası 15 sene önce döküntü bi dersaneydi, sonra köpeklerin gece nöbet tuttugu ve eve donerken beni kovaladığı bi otopark oldu, şimdi müze-çay bahçesi, gel de bu sokaga gecekondu dik, ama otopark kalsaydı eminim dikilirdi... belki şimdi anlaşılmıştır.

dchetin said...

n0s İzmir hakkında gözlemlediklerim kafamda İzmir'in soylulaşma evresine henüz gelemediği düşüncesini uyandırıyor. Nüfusu ön planda devamlı artan ama kentli çizgisinin devamlı değiştiği bir kent oldu İzmir. Bu durumda da soylulaştırma için gerekli gördüğüm sermaye ve kültür birikimi İzmir'de ne yazık ki olmuyor, aksine kent tasarıları hep kesintiye uğruyor. Belki bu noktada soylulaştırmanın eklemlendirme etkisini göz ardı ediyorumdur. Ama bana öyle geliyor ki, bu sürekli -gönülsüz- devinim bizi o noktaya getiremiyor. Belki de çok ulvi bir şeydir. Kentimde göremeden bunu anlayamam. Priştina'nın büyük ölçekteki dokunuşları bir toparlanmaya işaretti diye düşünüyorum. Kocaoğlu ise bir çeşitlendirme telaşına düştü. Soylulaştırma kavramı plansız ve dengesiz ülkelerde ve bu ülkelerin gözde olmayan şehirlerinde biraz daha kodamanlık istiyor.

n0s madem karşıyakalıyız, Bostanlı'da son iki yıldır artan balıkçı ve meyhane türevlerine ne olarak bakmalıyız? Veya kafamdaki bir proje, Bostanlı Camii'nin karşısındaki eğik apartmanların hepsini tüm bir apartman adasını yıkıp, orayı gerçek bir meydana çevirmek mikro mu makro mu oluyor? Penetrasyon mu gentrifikasyon mu oluyor?

Aydınlatırsan sevinirim, kafam cidden o kadar da basmıyor...

n0s said...

bos bos bostanlıda o ara ne tutuyosa o açılır, ondan önce de her yerde kumrucu vardı. nispeten yeni olduğu için kimliğini bulamamamış bi bölge bence. zamanla oturacaktır, özellikle mavişehirdeki yeni bissürü site bittiğinde. (muhtemelen karşıyakanın eğlence bölgesi olarak)
eğik apartmanların da herhangi bi kültür oluşturduğunu düşünmüyorum, ama bi 300 yıl fln dayanırlarsa pisa kulesi gibi görülesi bi yer olur o zmn onları diil çevrelerini yıkıp meydan yaparız bence fena olmaz :D
sulukuleye geziye gittim, orda şöyle bi laf ettiler; adam darbukacı, burda uyuşturucu satılıyor diye yıkmak istiyorlar, etilerde ev partilerine beni çağırıolar orda cox içip karılarını değiştiriyolar, o zaman etileri neden yıkmıyorlar? şekilden görüldüğü üzere soylulaştırma gentrification her ne haltsa yaşayan kültürü yok ederek kabuğu yeniden ambalajlama olarak algılanıyor türkiyedeki erk sahipleri tarafından.izmir ise sosyal demokrat başkanları sayesinde bu furyadan şimdilik uzak, söylediğim yöntemlerle kendini geliştirmeye çalışıyor. burda izmiri örnek vermemin sebebi de karşıyakalı olmam değil, yöntem açısından türkiyede tek ve örnek olmasıydı yanlış anlaşılmasın.