Sunday, November 29, 2015
Thursday, October 8, 2015
Thursday, September 3, 2015
No Remorse
İki şey var, biri ölüm pornosu, diğeri de vicdan yarışı. Dün sahile cesedi vuran çocuk haberini olağan şekilde twitterdan öğrendim. Hem de günün ortasında. Oysa yükünü çoktan almış ölüm pornosu ordusu. Ben olayı "Artık şu fotoyu koymayın kötü oluyorum, boğuluyorum"larda yakaladım. Basit bir arama yaptım ve olayı / fotoyu gördüm. Nefes alınmadığı da, o fotoyu görünce hayatının çöktüğü de, gününün bok olduğu da yalan. Başka örneklerden biliyorum, yalan. Yalan, kendisini kandırmasın kimse. Duble hayatın böyle bir yayvanlığı var. Twitterda sergilenen tavrın ispata gerek olmayan artık klişeleşmiş sahteciliği. Üzgünlük yaratır ki bunu herkes yapıyor. Bir gerçek hayat, defteri yanımızda muhasebesini tuttuğumuz, faturaları ödenen bir hayat, diğeri işte herkesin yaşatmak zorunda hissettiği personası. Dublelik burada. Söylenmesi gerekenler, üzülünmesi gereken anlar, yapılması gereken hareketler silsilesi var. Nasıl kurgulayacağın senin maharetine kalmış.
Adedine bakmadım ama akşama kadar muhtelif defalar bu ölen cancağızın karesini gördüm, ölü sevicilik bu. Ortalama embesil toplum "Bu ölen çocuk yerinde yunus sahile vursaymış Dünya ayağa kalkarmış"da toplanmış. Vicdan yarışı ve sanal muhasebe de burada. Her olanı biteni, bir başka olan bitenle kıyas eden, hiçbirşeyi olduğu hali ile görmek istemeyen -bağımsız olamazmış gibi-, tanımlamak istemeyen bir hesap dürenler çetesi. Kameralar, medya ve olaya dair bir takip yapılabildiği için mültecilerin son aylardaki mezalimi gözler önünde ve her ölümde insanlar uzaktan sadece "üzülüyorlar." Görebildiklerine. Çünkü buna hemen bir yunus kıyası, hemen bir siyasi fiyonk atılabiliyor. Her gün bir yerlerde ölümler, kötülükler, fenalıklar, berbatlıklar oluyor. Hepsine üzülünemiyor. Kimin neye üzülüp neye üzülemeyeceğine karar verenler korosu var. Parkı korumak için sokağa dökülenin, hırsızlıkta dökülmemesi -ki olasılıkla herkes çalıyordur-, ya da ülkenin kıyılarına vuran çocuk cesedi için de sokakları yıkamamak.
Akşam eve gittin, çocuğunun başını okşadın, seninki o sahile vuran olmadığı için kendini şanslı saydın. Sabah uyandın, işine gittin, biraz zaman geçecek ve unutacaksın. Dosyalar derdest edilmiş masanda, ta ki twitterda bir sonraki vakaya "Ay olamaz" diyene kadar. Üzülerek tekrar ediyorum ki, ziyadesiyle yalan.
Ben Gene Sana Vurgunum
seneler sürer her günüm,
yalnız gitmekten yorgunum,
zannetme sana dargınım,
ben gene sana vurgunum.
başkalarına gülsem de,
senden uzak kalsam da,
sevmediğini bilsem de,
ben gene sana vurgunum.
dağları aşınca başım,
geri kaldı her yoldaşım,
gel sevgilim, gel kardaşım,
ben gene sana vurgunum.
gönlüm seninkine yârdı,
aynı şeyleri duyardı,
ayaklarımız uyardı,
ben gene sana vurgunum.
itilmiş, tekmelenmişim,
doğduğum günde yanmışım,
yalnız sana güvenmişim,
ben gene sana vurgunum.
Monday, August 31, 2015
Sunday, August 9, 2015
Çıkmazda çıkmaz
Servisin kapısında birinin durduğunu ve içerdekilerle konuştuğunu gördüm. Kat kat kıyafetler, sıcak havaya rağmen kafada iki üç kart eşarp (belki de sıcaktan koruyasıca). Gitmesini bekledim, gitmedi. Kapıya yöneldim, içerisiyle konuşurken döndü; güzel bir yüz, çökmüş, ürkmüş, dibi görmüş bir surat ifadesi. Bir anda yanında belirince ürküttüm, "Çok pardon" dedi kapıdan çekildi. Ne ürkütmek ne de kapıdan çekilmesini istemiştim. Ses tonu başka, yüzündeki ifade başka, kılığı başka, ruhu başka...
Dükkana geçip oturdum. Sıra vardı, işler vardı, benim işe sıra gelmeyecek gibiydi ama oturduğum yerden kalkamadım. Tam karşı camdan baktığım yerde, dışarda kadının karşı balkonda oturanlarla sohbete başladığını, onlara hararetle birşeyler anlattığını gördüm. Anlattıkça anlattı, anlattıkça anlattı. Merak ettim, dönüp Ü. Abi'ye "Az önce burada dükkanda olan kadın şimdi şu karşıda, neler anlatıyor böyle" dedim.
- Aa deli o dedi.
- Ne gibi
- İnanmayacaksın ama sokağın başındaki bina bunun.
İnanmamayacak olmak pejmürde haline orantılanınca çıkan bir sonuç diye düşünülüyor muhtemelen. İnsanların dış görünüşlerine bakarak onlar hakkında fikir edinilen ya da büyük yanılgılara düşülebilen zamanlar.
- "Ne olmuş peki" dedim, "Bir hikayesi olmalı..."
Var dedi Ü. Abi:
- Çok sevdiği bir adam varmış. Bunun herşeyini yemiş, malına çökmüş. Hiçbir şey diyememiş. Adam bunu terkedince aklını kaçırmış bu da. Mal mülk var ama böyle buralarda deli divane dolaşıyor.
Mineli Çıkmazı'nda terkedildiği için delirmiş bir kadın.
İnsan insana niye bunu eder.
Tuesday, June 16, 2015
Thursday, May 28, 2015
Hiçbirşeyler
"Toplu taşımaya mı biniyorsunuz"daki şaşkınlık ifadesi.
Geldiği yeri bilemeyen o klasik "oldum"cu Türk insanı.
Üç aşağı beş yukarı onun temsilcisi.
O yüzden o, hiçbirşeyden, çokşeylere gelmek isteyenler için ikon.
Bu ülke de bu yüzden bu halde.
Burası çokşeylere gelmek isteyen hiçbirşeylerin ülkesi.
10,5, Çukur!
İçim şişti, yokken içim şişti.
Herkes dünden daha kötü. Çukurdalar, seni de çukurlarına çekmek istiyorlar.
Anlatacaklarim birikiyor, görmen gerekenler üst üste yigiliyor.
Kimse beni senin geri donmeyecegine inandiramiyor.
Baba, senden sonra bu 5. sampiyonluk.
Sensizlikte ne kadar anlami varsa.
Thursday, May 21, 2015
Monday, May 4, 2015
Stealth
Tactica One Bottle Opener ($39).
Fenix E05 Flashlight ($20).
SOG Aegis Mini Knife ($50).
Jack Spade Credit Card Holder ($58).
Nite Ize Slidelock Carabiner ($5).
Wood Wood WW Black Watch ($144).
Tuesday, March 31, 2015
Barselona, Mart 2015
Çocukluğu Alan Parsons Project'in "La Sagrada Familia"sıyle kesişmiş herkesin bir tavaf borcu vardır. Borç ödedik. İspanyolların işi ticarete dökme konusunda geldiği yerse inanılmaz. Bu durumda 14:17 arası siesta elzem olur elbette...
BALUARD
Barcelonata sahilinin hemen arkasında Plaça del Poeta Bosca'da. Ekmek kolay iş değil, herkes beceremez. Üzerine çok vesvese edenlerin de ekseri boş konuştuğunu çok gördüm. Yaptıkları ekmek, ekmek değil. Baluard'da dört kadın, bir fırında. Hayat, ekmeği gidip Baluard'dan alıp İstanbul'a gelecek kadar kolay olmalı.
BARCELONATA BEACH
Aylaklık, aylaklık, aylaklık...
Domino oynayan aylak takımı...
Renkler, renklerimiz... oh!
PICASSO MUSEUM
Nefisler alemi...
SAGARDI
El Born, Barselona'da en sevdigim semt. Sagardi, El Born'da Bilbao Berria ile beraber en sevdiğim tapasçı. Üç, beş, yedi, dokuz.. Durmak ahmakların işidir.
MAGNIFICO
Sagardi arkası ritüel. Kahve koması. İstanbul'a vakum paket yüklenme merkezi.
Barselona tepeden tam bir Yozgat...
Bütün güzelliklerin korunmaya ihtiyacı var.
Çünkü düşmanlarımız var. Her zaman, her yerde...
LA BOQUERIA
Bir pazar yerinden çok, her gidişte tavaf edilmesi gereken bir tekke gibi. Çok matah değil. Ama at sepetelik alışkanlıklar. Baharatçıdan alınacaklar, tek durek El Quim'de boş sandalye bulursan yemek, otele taşımak için biraz taze meyve, biraz kuru et...
CHIC&BASIC RAMBLAS
Temiz, minimalist, doğaperver... On numero!
Berbat mimarilerde, berbat caddeler ve yollarda yürüyerek ömrümüzden aşınanları bize tekrar gösterdiğin için teşekkürler Barselona. Bütün grid'ler gelip bizi kurtarsın. Amin!.
Subscribe to:
Posts (Atom)