Sunday, September 30, 2007
Malezya Plantasyon Tiki
Robert Kolej olmaya calismak, Bogazici Universitesi olmaya calismak, Amerikan Hastanesi olmaya calismak, Divan pastanesi olmaya calismak, Sheraton Oteli olmaya calismak... derken Malezya olmaya calismak, ama bir türlü kendin olamamak.
Var cocuk isciler, var ucuz isgücü, var ilimli anlayisi, var islam, var sefillik, var açlık, var biteviye eziklik....
Saturday, September 29, 2007
Günün Yeni Saatleri
"Piyasa" ile butunlestigim, elitle kucaklastigim, playboylarla duslarda sevistigim sehir kulubune giris cikis saatleri degisince, bundan bir kac ay once "sabah 9:30'unda bu insanlarin isi gücü yok mu" diye bulundugum serzenisin tam kucagindayim. Kapi acildigi gibi 07'de dayaniyorum salona. Stratejik olarak pek de akil kari degil gymnastice bu kadar yüklenmem ama fittikce fitiyorum. Bu gece fitmem lazim ya da...
Issiz ve gücsüz oldugum zamanlarda bile tam olarak issiz ve gücsüz olmadim pek. Gücsüz olmusumdur suphesiz ama issiz olamadim. Kendime is icat ederim, zor degil. En olmadi oturup "fanzin" yaparim. Ki oda, gun isigina cikmamis tonla fanzin taslagi ve baskiya gitmemis bilimum "master copy"lerle dolu.
Sonra sabah oluyor iste. Erken bir yorma-yorulma üstüne sicak sonra soguk bir dus Üzeyir Garih'ten yadigar. Saat 10 gibi de fransiz marketinin kapisina dayaniyorum. Fransiz bagetini, Turk baconina dayandirip, meyva reyonundaki kararsiz kararliligi seyre daliyorum. Son 1 haftadir cok farkli segmentlerin bulusmasi olmus meyva reyonu: Adult market alev alev yaniyor. Elma aliyorum, elma yagli. Meyva reyonu sorumlusuna gidip "bu neden yagli" diyorum. "Ithal onlar, mumluyorlar" diyor. Ellerim yapis yapis yag. Hatta vicik vicik. 4 tanesiyle yarim kiloyu tutturma pesindeyim. Gücsüz degilim ama bir bölü iki issiz olunca, ister istemez fiyat tabelalarina daha dikkat gözle bakar haldeyim. Artik kredi karti ekstrelerinde detaylara bakmanin zamani geldi gibi....
Yesillik alacagim. Oglen gibi artik salata-makarna üzerinden ererim huzura belki. Diet kola da lazim di mi yanina, spor yaptiginin bir manasi olsun. Ama bu bok icilmiyor be arkadas. Olsun alalim. Naneyi, maydanozu, gobek salatayi, feslegeni, lollo rossayi (kirmizi kivircik), gumus sogani, yesil sogani, ufak domatesleri aldigim gibi sarap sirasina. "En hesaplisi hangisi" 1 litrelik bir Rose. "ohh ohhh sahane 1 hafta gider bu".. Gittigi yere kadar zaten.
Az önce "hiyar" almadim -caciga, çobana, sabah kahvaltiya lazim biliyor musun?- diyerek kabzimal ortamina geri donunce, gecen hafta "gecici calisiyorum" diyen uzun sacli, adidas ayakkabili, kupeli manavci cocugun, "alev alev yanan adult market" pazarina "beni al beni al onlari alma" bakislarina tanik oluyorum. Ilisip kulagina fisildayacagim: "Ugrasma senden jigolo olmaz"
Cigerler patliyor. Mahallenin bizim eski Disket'ten kalma kedi familyasina yemek yapacagim diye de dertlenmisim, aldim cigerleri. Posette patladi. Sarap sisesi, portakal suyu sisesi les gibi ciger. Eve geldim yikadim, kolonyalarla sildim. Cigerleri pisirdim, dun sabah spora giderken cop konteynirinin altina koydum, cikinca ortaliga kediler, yesinler diye. Spordan dönerken baktim, ciger tabagi ortalikta yok. Cop konteynirini actim, tabak icinde. Cigerlerle...
Ogleden sonra siesta vaktinden uzunca, uyku olsa olsa 6 da yatip 8 de kalkmali ve 9 gibi tekrar salona kosmali, kosmacali. Bir sarki var bulamiyorum, nasil bulurum bilemiyorum. Duydugum anda iyi hissediyorum. "Koş koş daha hizli koş, ödem hala yerli yerinde, koş ko koş".
Sonra film seanslari basliyor. 04'e 05 e kadar. Biriktirilmis dunya sinemasi arsivi, degerlendirilen eski sarap gibi gunisigina cikiyorlar. "Izlenmemis film kalmayacak burada, gelince hepsi bitmis olsun"
Gece 05 ya da 03 cikip turluyorum bos sokaklarda. Tersine yasamak alemine hosgeldiniz, 15 ay önceki gibi.
Eski
Eski, artik evlerde kek yapilan zamanlarin eskimişliği kadar eskide kaldi. Böreklerin Asli'dan, keklerin Lilly's'den olduğu "yeni" bir zaman bu. Çeşitlilik, zenginlik, gittikçe daha net beliren bir seçicilik.
Derken Electrolux Studio Yemek Okulu
Friday, September 28, 2007
Thursday, September 27, 2007
Tuesday, September 25, 2007
Saturday, September 22, 2007
PitBullGrindcore
Now The Animals Have A Voice" - budgie ve basil adli iki pitbull'un vokal yaptigi bir grindcore grubu. hayvan seviyoruz bugun...
download mp3
Grup Caninus'un MySpace sayfasi
Friday, September 21, 2007
Cashback
ani durdurma ihtiyaci zaman zaman herkeste hasil olmustur, olabilir. ani durdurmak gibi, senden sonrasinin tufan olup olmadigina dair bir meraksa baska bir fantezi yataginin sürüngeni. ufakken tom sawyer okuyanlarin ve trt'de tv uyarlamasini izleyenlerin arasinda kendini huckleberryfinn gibi görenler yok mudur. bence vardir.
filmin vurucu noktasi, frankie goes to hollywood'un the power of love'nin calmasi ile 80'li mark twain'li yillara sıkı bir geri dönüş.
yogun cash ihtiyaci, belki de tarihin simdiye kadarki en doruk noktasinda...
Thursday, September 20, 2007
Voksne Mennesker
...Türkiye'de yayinlanan adi ile "Tutunamayanlar". Hayatinin son 4 yilinda $7 kazancla varolmak. Bu filmi kt ile bir konusmada benim ona onerdigim Noi Albinoi'ye karsilik "Dagur Kari'nin bundan sonra cektigi bir film varmis, onu da izle esas..."ıyla almis, rafa atmis, izlenecegi gün icin turşuluğundan cikarilacagi ani bekliyormusum. Tam parayla kavganin, hiçlikle "olur böyle"liğin makaminda, bundan ala bir zamanlama olamaz. 2 kere yarisinda uyudugum filmi 3. oturusta ancak bitirdim. Albinoi bir yana Dark Horse bir yana.
Daniel bir stencil artist. Calismaktan yana degil, oyle olsaydi son 4 yilda sadece $7 kazancla varolmazdi. Sistemle uyumsuz, bugunlerde baskalarinin oldugu gibi. En yakin arkadasi "Dede", Hummel marka hakem kiyafetleri giyip dolasan obsesif yarmanin teki. Boynunda düdükle dolasiyor sokaklarda. Pastanede kafayi taktigi kizi, Daniel'e kaptiriyor. Kizina bakip anasini almiyor ama Dede bir sabah kendini "anne"nin yataginda buluyor. Tüm bunlar olurken, Daniel bir stencil isi esnasinda polise enselerip, 35.000$ cezaya carptiriliyor: Kamu malina zarar vermek.
Sahi Istanbul sokaklarinda stencil yaparken enselenirseniz itham edileceginiz suc ne olur?
Sunday, September 16, 2007
The Hunting Party
.. ben de gülüyordum ama bir an durup neye güldügümüzü anlamaya calistim. An icinde, hareketin baslangicina dair bir kontrol mekanizmasi yoktur insanda. Gülmek, aglamak, somurtmak ansizin olusabilir. Yani planlanmiyorsa, yani hayati bir kurgu gibi yasamiyorsan.
Filmde Boris'in CIA sanrisi pek tabi güldürüyordu ama galiba pek gülecegimiz seyler anlatilmiyordu. Ona rağmen güldük. Belki de aglanacak dünya haline birsey yapilamamaya bir gülüs bu, kendine gülüs, kendi aczine, sefilligine gülüs.
Yönetmen Richard Shephard'in The Matador'dan sonraki ikinci filmi. Bosna katliaminin sorumlularindan Radovan Karadzic uzerine bir "av partisi". Karnindaki bebege 5 kursun sikilan kadinin sevgilisinin (richard gere) öc hikayesi. Sacma olan hersey gercek degildir, gercek olan hersey sacma olmayabilir: "Bir savas suclusunu biz 2 günde bulurken, digerleri 5 yildir nasil bulamiyorlar"
Tokat! Öteki yanagini uzatanlar gülerek ciktilar filmden...
***
Racid Taha'nin Black Hawk Down ve Blood Diamond'da kullanilan "Barra Barra"si bu filmde de var. Sonlarda "bu film Tarik Hocic'in köftecisine gider mi" diyen Giovanni, Village Song (ömer faruk tekbilek) 'da "nasil da koydu barcelona" diye girince etraftan bir lavuk ziplar mi diye tetiklenmedim degil...
Saturday, September 15, 2007
Thursday, September 13, 2007
Sırbistan Vizesi
Vasif Kortun, Sırbistan Konsoloslugu'nda olanlari anlatiyor:
Geçen pazartesi Sırbistan Konsoloslugu'na başvurdum. Kültür Bakanlıklarından bir faks, bir faks da konuşma yapacağım workshop'tan yollanmıştı konsolosluğa bir gün önce. Bir süreliğine kamyon şöförlerine yaptırdıkları tacizleri izledikten sonra kendimi içeri attım ve vize sorumlusunun karşısına geçtim.
Pasaportu ve ek dökümanları çıkartıren "adım Vasıf Kortun dün size Kültür Bakanlığı'mızdan bir faks gelmiş olmalı" dedim. Kadın hiç bir şeye dokunmadan, yanındaki fakslara göz atmadan, "Gelmedi" dedi. "Mümkün değil, konfirmasyon alınmıştı" dedim. Bir daha hayır deyince, zarlayarak önündeki faksları kontrol etse iyi olacağını söyleyip ve hiddetle Kültür Bakanlıklarından gelen faksın bana kopyalanan örneğini aramızdaki cama yapıştırdım. Cevabı "Do you know where you are?" oldu. Cevabım da "Yes, in Hell!" Çıktım dışarı. Hayatımda kimseyi kendi yerime vize kuyruğuna sokmaya gönlüm el vermedi. Bu bir T.C. vatandaşı olarak herkesin kendi başına yaşaması gereken bir tecrübe, bir gerçeklik testi. Mehmet Dere'nin blogunu okuyunca aklıma geldi bunlar. Aynı sorular bana da soruluyor her zaman, çok uzattıklarında da, ne haliniz varsa görün, gitmeye yalvarmıyorum, siz çağırıyorsunuz, uzatmaya gerek yok... diyorum. Ne halleri varsa görsünler. Öyle bir nefret ki bu yüzümden okunuyor, sırf bundan sınırlarda soydukları da oldu, sigaralarımı parçaladıkları da...
"suda balik" yaşasaydı 36
suda balık yan gidiyor,
açma yarem kan gidiyor,
leyli leyli türkmen kızı,
sen allar giy ben kırmızı
Hasret Gültekin yazmisti bunu. Hasret Gültekin'i de Sivas Madimak Oteli'nde yakmislardi. Madimak Oteli'nin oldugu yerde de simdi kebap yapiyorlar. Kebap yerken düsünün, akliniza gelsin diye...
Not: Türkü aslinda Muharrem Ertas'dan alinma bir Ortaanadolu türküsü. "Hasret'in bunu bir resitalde okudugunu söylüyor" Erdal Akkaya dostum, tostum...
Yazılmış Yazıları Tekrar Yazanlar
yazani icin sadece kendi urettigi bir fikir yumagi bir dusunce kumesi zanni mevcut olabilir ama cinfikirliliginin gözden kacirdigi sey, parca parca alintilardan meydana getirilen yazilamalarin da farkina o parcalari bilenlerin birlikteligi vardirabilir insani/insanlari. lakin yazmanin da sahtekarligi var yok degil.
peki yazanin bundan hic haberi olmamasi olasiligi yok mu. ne gundelik yasam ne kutuphanesi, mevcut yazilmislari bilmeye takip etmeye olanak vermeyebilir. bu caresizlige tek care aynadir. ayna insanlik tarihindeki en muthis buluslardan birisidir. yüzlesmek her yaratilmisin becerebildigi birsey olsaydi, insanlik bugun bu halde olmazdi. ne halde oldugunu ne siz sorun ne ben söyleyeyim.
Stihl:
2006'da Avustralya'da yasaklanan Stihl testere reklami
Izlemek icin....
This commercial for Stihl chainsaws - created by Cummins and Partners, Melbourne - was withdrawn in May 2006 following complaints to the Advertising Standards Board of Australia.
Wednesday, September 12, 2007
"İş"i Görmek
Bir copycenter arka mahalinde uzaktan bir baski dikkatimi cekiyor. Takim posteri. 2 yil onceki bir is. Basiyorlar. "Kime bu" dedim. Falancanin filancasina, oyunda mi ne kullanacaklarmis. "Aa iyiymis, bunu ben yapmistim"
***
Gecen yil Besiktas Köyici'nde bir çer-çöp dükkani. Duvar saati yapmislar, satiyorlar. Saatin arka planindaki görsel:
- Aa ne guzel bunu siz mi yaptiniz
- Evet bizim tasarimci cocuklar var onlar yaptilar.
- Vay, iyiymis.
- Begendiniz mi
- Eh evet bunu ben yaptim
- Nasi olur bizim cocuklar yapti
- Olsun, ben sizin cocugunuz degilim ki. Bu is benim.
Monday, September 10, 2007
The Ball Is Round
David Goldblatt'tan bir Dunya Futbol Tarihi derlemesi, degerlendirmesi. 992 sayfa. Külce gibi. Remzi Kitabevi'nde vardi 2 tane. Bir tanesini alip Bay Aceto'nun kitapligina ekledim. Gecikmis dogumgunu hediyesi... "Oku da bana anlatirsin sonra" diye de ekledim. Kapaktaki Türk bayragi sizin de dikkatinizi cekti degil mi?
Remzi'de kalmazsa surdan siparis
Geç
..sabah 06'da kalkiyorum yine gec kaliyorum. 07'de kalktigimda "bir film izlenecek kadar vakit var" diyorum, "ohooo 09'a kadar bir film biter" diyorum, dvd'yi takana kadar 08 oluyor. 06'da kalkinca "08'de iste olacagim cok sahane bir duygu bu" diyorum, saate baktigimda 09:20 oluyor. 09:30'a kadar iste olmaliyim. 09-09:30 arasinda yani. "07'de kalkinca kosmaya gidilir" diyorum, bir de üstüne sicak-soguk dus, "ohooo damarlar acilir"diyorum. tam damarlari acmak icin niyetlenmisken 07:45 gibi domates rendelerken buluyorum kendimi. "menemen olacak, kizarmis ekmek soyle de yaninda bir cayla balkonda sefa yaparim" diyorum. bir daliyorum 09:30'a kadar kahvalti laklagi olmus, isi unutuyorum. "sahi calisiyoruz erken kalkmak lazim" diyorum. "cok erken hem de 06'da kalkip yoksa kahaltiyi sahilde mi yapsak" diyorum, "kirecburnu firindan da orgazm pogacasi aliriz" diyorum. vurup kafayi tekrar yatiyorum "ne olursun 1 saat daha uyuyim askim" diyorum. evli olmanin gec kalmamaya artisini anliyorum, insana dürtecek biri lazim. 04'de de kalksam gec kalacagim gibi. aksam bazen is uzuyor, "artik bu saatten sonra yatarsam gec kalirim" diyorum, yatmiyorum, ise gec kalmiyorum. zombi gibi geliyorum, 14:00 bariyerini asmak icin atla karayi, dart'la playstation'i seciyorum. "ofisi kafaniza göre dekore edebilirsiniz" diyorlar, bir sabah 07'de ofise gelip kimse gelmeden dekore edecegim diye plan yapiyorum...gec kalmamaliyim...
Sunday, September 9, 2007
Takva
ramazana ramak kala allah korkusu salinsin icime dedim, takva'yi gecikmeli de olsa izledim. $rakkkk diye baslayip zbammm diye bitiyor film. iki tokat. biri allahin tokadi otekisi tanri'nin.
Saturday, September 8, 2007
Friday, September 7, 2007
Guerreros
tango, çaça, akapella ve tangonun t'sine bile tahammül edemeyen giovanni ve lizi üstüne, son günlerde bolca bulandigimiz ispanyol sosuna, fi tarihte basinda uyudugum ve yarida biraktigim Guerreros'u bitirerek son verdim. 2000 yilinda sirp saldirisi altinda kalan kosova'daki "gölge bölge"de pusuya düsürülen bir ispanyol müfrezesinin basindan gecenler.
"öldür ya da öl"
88 days
diskin basinin yuzeye carpma sesleri gelince bir baska diske transfer icin davranmaya ramak kala disk davrandi ve infilak etti. 5 yil boyunca urettigim butun isler, kendi kisisel ve anonim galatasaray arsivim, sahsi fotograf arsivim, byteler bitlerce her haltim uctu gitti. fenaliklar geldi ama. bir harddiskin bu kadar can sikabilecegini düsünmedim. "yedeklemedin mi", yedeklemedim lan, sanane... ne farkedecek yedekledigimin uçmama teminati mi var... ucmak istiyorum
olasi butun suni teneffusleri deniyorum. sata kablosunun seksiligi bile öfkemi dindirmiyor. 5 yilda biriken 400gb data. dün vardi, bugun yok gibi
siempre
vienes quemando la brisa
con soles de primavera
para plantar la bandera
con la luz de tu sonrisa.
tu arrives en brûlant la brise
avec des soleils de printemps
pour planter le drapeau
avec la lumière de ton sourire.
Thursday, September 6, 2007
benzemez kimse sana
benzemez kimse sana
tavrına hayran olayım
bakışından süzülen
işvene kurban olayım
lütfuna ermek içün
söyle perişan olayım
Wednesday, September 5, 2007
LazKapital
“Efendum meta iki yönlidur. Kullanum değeri ve değişum değeri vardur. Baluk Pazarinun orada bizum uşaklari bir araya toplayup buni örneklerle açuklamak istedum. Foter Osman’i koni mankeni yaptum. ‘Ula Foter Osman, 20 kilo hamsin var tamam mi?’ ‘Tamam Laz Marks emice.’ ‘Şimdi buni 20 metre kumaşla değişturmek isteyisun...’ Ula bu dingil tutturdi, “ben değişturmem, hamsimi kimseye vermem’. Ula eşşeğun öndegideni, haburaya size Laz Kapital’un can damari olan bir koniyi, değişum değerini açuklayacağum, bu tutturmiş ‘değişturmem’ diye. Bizumörnek yatti tabii. Keşke hamsi örneği vermeseydum. Efendum tahmin edeceğunuz gibi metayla-metayi değişturmek içun 20 kilo hamsiyi sirtuna vurup çarşu pazar gezinmek berbat bir iştur. Haydi 20 kilo hamsiyi taşidun ya 20 tane beyuk kütüğün varsa. Ula kütüğü nasil taşiyacaksun? Kütüğün değişim değerini hayata geçurmek, Asteruks ve Hopdeduks dişindaki insan evladi içun imkansuzdur. Uzatmiyayim, soninda bütün metalarun yerine geçecek ortak bir değişum değeri bulundi; para. Böylece o zamana kadar sirtinda 20 kilo hamsiyle, 40 kilo tuzla gezinmekte olan insanluk beyuk bir zahmetten kurtulmiştur. Bakunuz, bel ve sirt ağrilari, disk kaymasi paranun bulunmasindan sonra giderek azalmiştur. Ta ki hali saha denen lanet buluşa kadar.”
Patatesli Ekmek
Müsait bir ara gecirmeyi not aldigim Şütte'den edinilmis, ederi 4.2ytlik Bolu'nun meshuru oldugu söylenen -belki rivayetten de öteye gitmiyordur bilemiyorum- patatesli ekmeğin buzdolabindan cikarilip bir diliminin bir kisminin yenmesi ve kalaninin set üstündeki ekmek kutusunda konmasi ve birkac saat sonra tas gibi olmus sekilde bulunmus olmasi bana ekmegin performansi konusunda sikinti veriyor. 3 gecedir, kalan kismin taslasma sürecinden önceki zamani yakalayamiyorum. Bir de 08'de kalkip bir tekrar "uzanmasam"...
ps: blogda not düstügüm eder'ler, döneme iliskin bir indekse ait notlar olabilmekten öte birsey degil. görgüsüzlük ya da materyalistik bir igrenclik algisi olmasin diye sadece, cekinceyle...
Tuesday, September 4, 2007
36-42 / 26-45'de Sevmek Sorunu
Sevdiklerini yerle bir edenler, sevdigini öldürüp yerin dibine sokacak kadar sevdigini düsünenler kendilerini sevip sevmediklerini düsünerek ise baslayabilirler. Yarin nefret edeceginiz seyi bugün neden o kadar seviyorsunuz?
Outlaw
Sinemada trailerini izleyince filmin ilgi cekici olabilecegini düsünmüstüm ama film tam bir hüsran. Football Factory'den bilinen Danny Dyer ve Lord Of The Rings'in "Boromir"i Sean Bean -ki ben tipini rollerine uygun bulurum- disinda filmde birsey yok, yani oyuncu ariyorsan yok. Danny Dyer'in zaten sinemaya neden girdigi mechul. Bir Holigan figuru olarak, sokak arasi kavgalarina daha musait. Rol yetenegi olmayan tam bir kazma-düz İngiliz (Canning Town, East London, 1977) Yönetmen Nick Love'un has adami da denebilir, F.Factory'den. Sean Bean'in de filmi toparlayamadigini söylersek film icin sinemaya gidilmeyip dvd ile gecistirilmesi uygundur.
"Fight Club"vari bir "hadi sebebi olan ekibe katilsin" ununa, sürekli oynar halde olan bir "28 days later" kamerasi su olarak ilave edilince ortaya hamur falan cikmiyor. Camur gibi film olmuş. Bu filmi trailer ile is yapan filmler kategorisine sokabiliriz. "Mutlaka izlemeliyim" sonrasi "ayirdigim vakte yazik" buhrani. Ama izlemesen de icinde kalacak.
Bir de Bob Hoskins konusu var ki, ne kadar rolunde icinde bulundugu polis teskilatindan disari bilgi sizdiran iyilik perisi adam tiplemesi "oturmussa" da, bu kadar abuk bir filmde Hoskins'in rol almasini maddi dara düsmeye baglayacagim. Baska bir durum sözkonusu olamaz. Gerci Nick Love, Hoskins'in bu polis teskilati adami rolu icin en uygun kisi oldugunu düsünmüs olmasina "yapacak birsey yok"Filmin afisini begendim, "bana uyar".
Biraz stencilize biraz treshold hareketi fotografa.
Ve tatli bir tipografi altinda...
Trailer
Biz De Yokuz Kosecki Sen Olmasan...
Kosecki, GS tarihinde; GS guzel bir kadinsa onun yirtik corabi gibidir.
93*94 sezonu, Atletico Madrid formasiyla.
Barca deplasmanda Romario ile 3 tane yuvarlamis. Ikinci devre once Kosecki, sonra Pedro, sonra bir tane daha Kosecki ve kapanisi Caminero yapiyor. Atletico Madrid maci 4-3 kazaniyor. Kale arkasi da yerlerde....
Monday, September 3, 2007
"Bu Türküye Ağlamak İçin Kürtçe Bilmek Mi Gerekir?"
- kürtçe biliyor musun?
- hayır
- o zaman niye ağlıyorsun?
- abi bu türküye ağlamak için kürtçe bilmek mi gerekir ?
dar hejirok é
hejira çiyayé lé lé...
delala çiyeyé
dar hijiroké xem revinoké
nav gul u giyayé lé lé...
nav gul u giyayé
dar hijiroké xem revinoké
buk dilé zava ye lé lé...
buk dilé zava ye
dar hijiroké xem revinoké
hejira me reş e lé lé...
delala me reş e
dar hijiroké xem revinoké
buk çendi keleş e lé lé...
buk çendi keleş e
dar hijiroké xem revinoké
zavayé kéfxweşe lé lé...
zavayé kéfxweşe
dar hijiroké xem revinoké
hejira laté ye lé lé...
delala laté ye
dar hijiroké xem revinoké
ser bexté yaré ye lé lé...
ser bexté yaré ye
dar hijiroké xem revinoké
cizir bin xeté ye lé lé...
cizir bin xeté ye
dar hijiroké xem revinoké
***
dağların inciri
dağların güzeli
incir ağacısın gam götürensin
güllerin içindesin
güllerin içindesin
incir ağacısın gam götürensin
yerin dağmadın yüreğidir
incir ağacısın gam götürensin
Saturday, September 1, 2007
Subscribe to:
Posts (Atom)