dün kilyos olmadi, neyin sezonu oldugu belli olmayan bu sezon acilisi da... olmadigi isabet bir hava ile kucaklasti istanbul. oysa pazar sabahina mel-un başlangic saat 04 sularinda verilmis, kagit üzerinde cizilen plan bay c, k ve i; aportta kedi gibi bekleyen bayan d. ve o.'ya iletilen mesajlarla pratize edilmis, sabah uyanir uyanmaz bu surprizle kucaklasmalari amaclanmisti. hepsi sevgilisi ile bulusacak kadar "dertli"ymis. en son evden cikarken arayan heykeltras efendi'nin ön ek kullanmadan harcadigi "ben özlem'le bulusacagim"i, kahvalti kadrosunu daralttikca daraltti: "özlem kim ulan?"
hangi siniftan hangi sosyal statuden hangi dertli mecradan olursa olsun hala insanlar "sevgilileri ile olan" cemberlerini ayri tutmakta ve iki farkli yasami yasamaya sartli goruyorlar kendilerini. "arkadaslar ile olan" hayat ve "sevgili ile olan" hayat. bir zamanlar sevgilisini yiyecegiz (manen elbette) diye kizlari hic gormedigmiz bir obek arkadasimiz oldugu gibi, sivilcesinin derdinden kariyer planina kadar herseyine asina oldugumuz bir baska öbek arkadaslarimiz da oldu: "kendi sevgilimden cok seni goruyorum, sikildim sanki lan"
pazarin erken saatlerinde twitter&pda ayari yapmaya calisirken göz seyrelerek facebook'daki bir harekete gidiyor: yakin bir arkadasin babasi, evlilik ruzgarindan kendini bi`sansla disari attigin ex-girdapin aktuel kayinpederi ile arkadas olmuslar: "vay babayin sarap canagi". dünya ne kadar ufak ve tefek.
kahvalti sonrasi telefona bir mesaj geliyor: "kilyos'dayiz, paintball oynadik, suanda da birseyler icmeye gidiyoruz". afiyet olsun lady darbanville, bizim yörede yagdi yagmur cakti simsek.. isabet olmus kilyos'a gidip sezon sezlong acmamak: "karsilassak ne fena olurdu lan sanki"
yagmur durup dolu yaginca, telefon caliyor, arayan bahceden: "camlari kapa, dolu yagmaya basladi". balkona cikiyorum camlari cekerken, telefon caliyor: "naber napiyorsun".. "dolu yagiyor camlari kapatiyorum", "bizim burda yagmiyor ne tuhaf" tuhaf tabi yasadigin sehrin "gocaman" olduguna asina olmayacak kadar tuhafil, yabanil, uzaklarda-siniz. kapansa da telefon gitsek artik... bir telefonlari kapatamiyor, iki magazalardan eli bos cikamiyorum: "ayip olmasin ama sikildim lan sanki"
cok is yapacagim, cok calisacagim, üstesinden gelecegim hepsinin mazereti ile gitmedigim ankara'da oysa akil. ankara'da "bizim cocuklar" coktan vurmuslardir eglencenin beline diyorum 870'de. yok, ogreniyorum sabah sekreter'den, kimse gitmemis: "bu ne şans" diyorum.
erken kalkan erken yol alir diye bir aritmek var, social networking araclarinin bakim ve onarimini yaparken goze "hayatlarinin her anindan haberdar oldugumuz güzide arkadaslar" arenasindan bir bukle fotograf takiliyor: "paintball yaptik ve birseyler icmeye gidiyoruz"un an be an görüntüleri. fotolara bakiyorum, gecen gun bebek'te bankta otururuken rastladigim balikadam furyasi, maaile karedeler. dünya diyorum ufak ve tefektir; "onu taniyan bunu da tanidi" bakma sen aslinda sadece bir tekerlemedir...
korkunc diyorum korkunc bu network ve meraklisi, lafcisi, dedikoducusu ve uckuruna metre döşemecisi, uçkuru çukur'dan türeme bir kelime sanip icine "düşecesi" bol, bu akli ve seceresi kabarik, bitmez, doymaz, haşin kalabaliklardan siyrilmanin ve tüm bunlardan kaçabilmenin bir yolu olmali, aklima tek sarkidan sonra ortadan kaybolmus ali güven geliyor: "ardina bakma yolcu, arama beni gittiginden yerden"
0 comments:
Post a Comment