Tuesday, September 2, 2008

The Proposition


Onu mu bunu mu sunu mu.. Captivity mi Oceans 13 mi ekler mi cay mi soda mi midye mi pastirma mi.. iftar mi degil mi. Niye yedigini bilmediginin herze mi yemek mi oldugunu anlamadigin bir zaman dilimi olur cogu kere pazartesi aksamlari. The Proposition. Tiradlar üzerine tiradlar yikilirken ilk ceyrek cikmadan bir fire, gamewatch'a yenik düsüyor. Ruyada sokaklarin nintendo kaplandigi zamanlar, hatirlanamayacak kadar uzakta degil. Sef, yuzbasi, sergent, colonel, kopek, kardesi, ufak kardesi, ortanca kardesi, katliam. Sivilizasyona kafayi takmis bir ingiliz "kolonyeli" Avustralya'da esip gürlemeye calisirken yataktan düser. Martha'yi film boyunca düzen olmayacak mi diye beklerken Samuel canli yayinda malafati cikartip yuvasina yerlestirir. Salonu erken terkedenlere "Martha'yi becerdiler" diye verilen havadise Burns kardeslerin Ali Sami Yen Sokaktan gectiklerinin cevabi gelir. Arka kelebek kaput, ikinci kere ayni yerde. Sonra kuzunun aküsü basmaz. Taksi duragi "simdi bu aküden kontak yaparsak bunlarin beyinleri var, bozulur" der. Sizin olmayan beyninizi de ben degil birileri siksin diyerek benzinciye kivrilinir. Klasik bir taksici, nerden baksan 20 yil direksiyon sallamislik garantisi "bir el atsan diyorum gecenin bu saatinde", "neden olmasin" anne kucakligi ile. Bir Siveps uzatiyor el. Akü diyorum bosalmayan bir sey olsa, akü diyorum mutlu olsa, mutlu olmadigi icin mi bosaliyor, biz bosalinca mutlu olmuyor muyuz. Mutlu ask yoksa bile mutlu akü vardir kardesim. Aküler bosalmasin, siddete karsi cozumun medeniyet oldugu zanni artik yasamasin. Vahset bende sakli, bas harfi igrek, yilan gibi.

0 comments: