Tuesday, February 19, 2008

Bebek

bebek
Ohhhh Bebek, ne kadar güzeldin sen... Bazen sahilde oturduğumuzu sanmamıza yol açan yürüme mesafesi ile kendimizi sıkı adımlarla yokuş aşağı bırakıp 20 dakikada içinde bulduğumuz semt: Bebek. Tepesinde İstanbul'un en güzel semti Etiler, solunda Aşiyan ve peşisıra Rumelihisari, sağında Arnavutköy ve Kuruçeşme. Herkese yaşadığı yer "en güzel"dir, bize de burası. Bebek, "bebekken" yani bu kadar yaşlı bir semt değilken Etiler Meydanı'ndan inen büyük yokuşta dükkan yoktu. Olsa iş yapar mı diye düşünmezdik. Ayakta durmanın bile zor olduğu o yokuşta, yıllarca Tonoz' Restaurant'a kimlerin gittiğini düşünmeye lüzum yoktu, birtakım ağır abiler... Yokuşun en sevmediğim tarafı bisikletle geri çıkamayıştı. Bebek Taksi o yıllar bisikleti bagajlayıp Etiler'e bizi atacak kadar alçakgönüllüydü tabi. Sabahları erkenden balığa indiğimiz günler takside balık kokmasın diye bisiklet elde tırmanırdık yukarı. Sabah 05'de inip 08'de eve dönüşlerde rastladığım bir yaşlı sprinter beyin yaz boyunca "bu yokuşu ne zaman bisikletle çıkarsın o zaman tam bir bisikletçi olursun" diyişleri belleğimde halen. Tebessüm ettiğim bu yaşlı beye hiçbir zaman bisikletçi olmak gibi bir amacım yok diyemedim.

Santral Şarküteri - Bebek

Haa balık, Doğa ile Çamlık'a balığa indiğimiz günler. Ekseri Doğa tutardı balığı, ben beceremezdim. Bir keresinde 6kg kadar istavrit tutmuş, eve dönünce bahçede kızartıp yemiştik. Mahalle balığa doymuştu. Etrafta ne kadar çocuk varsa akşama kadar balık yedirmiştik. Çamlık, Mısır Konsolosluğu'nun yan tarafı, Cevdet Paşa caddesinin uzantısı ile benzinincinin kesiştiği yer yazları geçirdiğimiz mevkiydi. Çoğu cevval, konsolosluğun tam yanından denize girerdi. Şimdilerde de giriliyor ama deniz o zamanlar görece daha temiz, denize girip çıkmak da daha bir namüsait görüntü yaratmayan esvaptaydı. Doğa birgün dalıp çıkıcam iki dakkada diye oradan suya atlamış, akıntıya kapılınca ben karada paniğe kapılmış, Doğa'yı ancak Arnavutköy dönemecindeki fenerin orada elimi uzatarak çekebilmiştim. Doğa'yı o gün kaybetmemiştim ama sonraki yıllarda birşekilde kaybettim. Annesi Songül teyzenin Doğa'nın denize ilk atladığı noktadan Bebek'te kendini denize atıp intihar etmesiyse orada balık tutmaktan ayağımızı kesen hadise olmuştu. Zaten hemen arkasından gezi tekneleri sahilin o tarafının canına okudular. Balık tutacak aralık, olta malzemesi alacak yaşlı adamlar kalmamış, araya Commodore64'lü yillar da tam zamaninda girmişti. Doğa'nın evde kapanıp sabahtan akşama kadar California Games, One On One ve Em'Hughes Soccer oynayıp, balkonda öteki yaz için çapari hazırlayıp duruyorduk. En sevdiğimiz belgesel Captain Cousteau serisiydi.

Bebek'te te te te

Bebek'de çay için Bebek Kahve tek çökülebilen yer, Santral Şarküteri tek sandviç namına atak edilebilen dükkandı. Bilemedin en fazla Roma dondurmacısı. Marketten birkaç gazoz, su ve sabahtan akşama kadar Arnavutköy ile Aşiyan arasında volta.

Bebekte Afisler 00

Zamanla her semt değişime uğruyor. Etiler bile bankalar caddesinden, cafe istasyonuna dönüşürken, şehrin başka alanlarındaki yaşam formları da diğer semtlere enjekte edilmeye çalışılırken, Bebek'in değiştirilmemesi iştahlı azmanların ayıbı olurdu. Sevgili Ferhan İstanbullu geçen pazar Milliyet Pazar Eki'nde bu dönüşümü yazmış. Aşağıda bu yazı var. Okuduğumda bizim Bebek geldi aklıma. Hey Bebek, ne kadar da şey olmuşsun sen öyle....




Paparazzi olsam bütün pazar günü Bebek'in kısacık caddesini arşınlardım

FERHAN İSTANBULLU

İstanbul'un en şık semti diye sorsak çoğumuzun ilk üçünde Bebek hep vardı galiba. Öte yandan tüm cazibesine rağmen birkaç yıl öncesine kadar benim gibi kimi sakinlerinin buradan sıkılıp kendini ilk fırsatta Tünel'e, Nişantaşı'na attığı bir gerçekti. Fakat bizimki gibi, yaşayan şehirlere özgü bir metamorfoz gerçekleşti. Peki Bebek, sosyal İstanbulluların mutlaka uğradığı bir yere nasıl dönüştü?



"Ağır top" diyebileceğimiz mekanlardan başlayalım. Bir kere Bebek Kahve... Bugün 45-50 yaşlarına gelmiş, özellikle sol tandanslı bilumum gazeteci, memleketi kurtarma planlarını burada yaptıklarını anlatıyor. Belediye başkanı da, kulüp yöneticisi de, gazeteci-yazar tayfası da, "celebrity"si de burada birdir, bunu herkes bilir. Sık uğrayanlar arasında İsmet Berkan, Cem Özer, Elif Ilgaz, Han Tümertekin, Nurgül Yeşilçay, Berrak Tüzünataç var.

"Olmuş" işadamları, yaş-mevki itibarıyla "ağır" gazeteciler, periyodik olarak yıllardır Bebek Bar'da buluşur. Yenilenen terası, özellikle yuppie'ler için hesabın şirket kartıyla ödendiği kutlu zamanların başlıca buluşma noktasıdır.

Meşhur balıkçılar
Sonra Bebek Balıkçı. İstanbul'da zırt pırt baştan yaratılmayan, zarif kimselerin gittiği, mesafeli ama klas bir mekan burası... Fahiş fiyatları havalı "crowd"unu pek de bozmaz. Koçlar, Sabancılar, Demirörenler, ünlü şarkıcılar, yazarlar, politikacılar (her nedense bilumum eski tabanca CHPliler!) müşterisidir.
Diğer bir meşhur balıkçı ise Poseidon -ki burası kapıdaki özel şoförler, valelerin tavrı nedeniyle daha bir "yeni zengin mekanı" gibi. Üst katta açtıkları İtalyan lokantası Il Porto'nun sessiz sakin müdavimlerini yarattığını da duydum.
Sahilde iskelenin yanında teknede yaptığı çayları açılıp kapanır masalarda ikram eden beyaz saçlı, sıska, her giydiği yakışan Hasan beyin, aralarında anti-Bebek Kahveciler'in de bulunduğu alternatif bir müşterisi mevcut.
Bebek Yokuşu'nun başındaki Bebek Köftecisi ise herkesin bildiği sırlardan. Eskiden yazın buradan nefis köfte-ekmek alıp parkta yerdik, ne güzeldi.
Bebek'in demirbaşları bunlar. Ama semti her pazar uğranan yer yapan mekan (Bebek Kave dışında), Mangerie oldu. Pazar sabahları burayı küçük çocuklu -dolayısıyla güne oldukça erken başlama durumunda olan- ailelerin istilası söz konusu. Hafta arası ise dünyanın belli başlı şehirlerini iyi bilen, kalite ve servis beklentisi yüksek bir kesimin gözdesi Mangerie. Sık gördüklerim arasında Rıfat Özbek, Edip İlkbahar, Selman Bilal, Muzaffer Yıldırım var mesela.

Kahvaltıcıların adresi
Ve Lucca... Adını Ankaralıların çıkartma yaptığı yer olarak duyurdu. Şimdi her telden insanın olduğu, melez bir grubu müdavim yapmayı başardı. Bir de hafta sonu kahvaltısını hep Lucca'da yapmayı tercih edenler var; Okan Bayülgen'i de Ferhan Şensoy'u da, Demir Demirkan'ı da, Pınar Altuğ'u izleyen paparazzileri de burada görmek mümkün.

Küçükbebek harekatı var bir de. Bence bu durum, yakında The House Cafe'nin açılmasıyla zirveye ulaşacak. La Favorita diye şirin, küçük bir İtalyan lokantası var mesela, özellikle açık havada yemek yenebilen gecelerde çok tercih ediliyor. Karşısındaki Marmaris Büfe, özellikle geç saatlerde dilli kaşarlı kombini için özel olarak gelen müşterileri ağırlıyor. İçkinin bolca tüketildiği geceler için bir "hangover" mabedi...

Bir de küçük, Provençal mobilyalarıyla ve nefis kurabiye kokulu dükkanlarıyla çok beğenilen Happily Ever After adlı kafe var. Mankenler de, işadamları da, kreatif tayfa da müşterisi. Mesela hafta arası erken saatlerde yürüyüşe çıkan Mustafa Taviloğlu ve Vatan gazetesinin yönetim kurulu başkanı Zafer Mutlu burada kahvaltı ediyor. Yanı başındaki Milagro, bana bir tür Lucca "wannabe"si gibi geliyor. Rol modeli Lucca'daki şıkşıkırdım kalabalığa burada Eren Talu gibi havalı isimler, mankencikler de ekleniyor.

Konumuyla dünyanın en güzel Starbucks'ı Bebek'te. Hafta arası beyaz yakalılar günün programını tall Americano'lar eşliğinde burada yapıyor. Hafta sonu erken saatlerde ise The Guardian, New York Times filan okuyup puro içen bir seçkin işadamı kitlesi var.

Buluşma noktaları
Yakında açılacak olan ve zaten keşmekeş olan trafiği daha da beter edeceği için hafif kaygıyla beklediğim Midpoint gerçeği var bir de. Eminim dev porsiyonları, çok zengin mönüsü ve kocaman açık alanıyla popüler bir buluşma noktası olacak. Ayrıca Starbucks'ın daha sofistikesi diyebileceğim Cafe Nero da Bebek şubesini açacakmış. Nereye diye düşünüyorum, bizim evden başka bir olasılık aklıma gelmiyor! Ne de olsa tüm cadde üstü dükkanlar çoktan tutulmuş durumda...

Ayrıca Bebek'in şimal yıldızı binalarından McDonalds'ın yanının da apart hotel olacağı konuşuluyor. Benim hevesle beklediğim dükkan ise Konyalı Manav'ın sırasında açılacağı söylenen, Kanyon'daki Le Pain Quotidienne'in şubesi...

Yeme-içme harici Bebek'e uğrama nedenleri arasında Dünya Kitabevi'ni saymamak olmaz. Şehrin en geniş yabancı dergi seçeneği burada. Nükhet Eczacıbaşı'nın verdiği pilates dersleri de Bebek'e akım nedenlerinden. Yine muhteşem Fransız yetimhanesinin yerine inşa edilen Bebeköy projesi de içine MAC'in açılacak olması ve nefis manzaralı daireleriyle bitmeden bir şehir efsanesine dönüşmeyi başardı. Bir de Bebek Yokuşu'ndaki dövmeci Emrah var. Ne hikmettir bilmem, herkes kendini burada dövdürüyor.

Paparazzi olsam kameramla tüm bir pazar günü Bebek'in kısacık caddesini arşınlarım, yeter diye düşünüyorum hep. Kim kiminle ahbap, kiminle kırıştırıyor, makyajsız nasıl görünüyor, hepsine dair malzeme Bebek'te var.

4 comments:

Kartal Bafiler said...

"Çoğu cevval, konsolosluğun tam yanından denize girerdi"

* * *

Hımm demekki siz kenarda balık tutarken,biz Eseniş Lisesi çevresi cevvalleri donla denize girermişiz o yıllarda.

Belgin said...

Off..bir özlemişim ki İstanbul'u..

sandi said...

ben ufakken bebkte creperie vardi, karsisinda da turunculu mavili kaydiraklari olan parkk.. macuncu, pamuk sekerci, kagit helvaci, baloncu da olurdu sokaklarda:=)

bething* said...

flash back:
ayhan pizzaydi sanirim? simdiki zeytinyagcinin yerinde..
karsisinda Kosar deri senelerce simdiki lulus mudur nedir..

o pizzaciyi hic unutmam bir de etiler koleksiyonun yerindeki alegria restoranti..