Thursday, July 31, 2008
Aldanma Çocuksu Mahsun Yüzüne
aldanma cocuksu, mahzun yuzune
mutlaka terkedip gidecek bir gun
kanma sever gibi gorundugune
"seni sevmiyorum" diyecek bir gun
sevmek cok guzel sey, aldanmak aci
ruhunu saracak bir buyuk sanci
o durmayan yolcu, sen garip hanci
hesabi vermeden gidecek bir gun
ugruna yillari harcayacaksin
askini omrunle bir tutacaksin
ne yazik sonunda aglayacaksin
gururunu yere atacak bir gun
Hard Reference #001
http://blog.twoninedotsix.com
http://www.pofmagazine.com
http://igoa.blogspot.com
http://oylemidersin.blogspot.com
http://www.designiskinky.net
http://blog.mustafanurdogdu.com
href ~ hard reference
HREF indicates the URL being linked to. HREF makes the anchor into a link. So, for example, this tag creates a link to tirt-misin?.html
Tuesday, July 29, 2008
Lokal Esnafi Desteklemek
Evde elektrik isleri vardi, yillardir gelip isleri yapan ayni elektrikcinin simdi 3. kusak calisanlari eve geldiler, birkac is cikarip is icat ettim onlara, prizleri, dugmeleri degistirdiler. Elektrikcilik globallesmis bir is degil. Hala derme catma raflari, urunleri daginik duran, hafif "nerd" elektrikci kivaminda yerler var. Nasil gecindiklerini hep merak ediyorum ama, koca mahalledeki isleri yapacak tek dukkan bunlardir ve bir sekilde cember donuyordur. Gecen gun posta kutusuna biraktigi kartindan, elektrikcinin yanindaki dukkana acilan kofteciyi sordum gelen cocuga. "Eski kuafordu" dedi. Kuafor tutmayinca -ki elektrikcinin oteki yaninda da bir baska kuafor var- yerine köfteci acti. O dukkanin kuaforden onceki hali da pizza-lahmacuncuydu. Dukkanin garip bir tarihi var acikcasi. Ya sac bas yolduruyor, ya mide dolduruyor.
Gecen gun receiverlar icin drop cable yaptirmak uzere elektrikciye ugradim. Tavla oynuyorlardi, oyunlarini durdurup dukkana girdiler benle. 2 tane kablo siparisi verdim, bir de splitter. Beklerken kofteciye, denemek icin bir porsiyon kofte siparisi verdim. Elektrikcinin soyledigi kuafor beyin simasini gorunce hatirladim. Sismanlamis, cokmus, saclar kirlasmis, yani kuaför imajindan gittikce uzaklasmis, ama pek köfteci gibi de durmuyor. Dukkan zaten her an kapanabilir goruntude. Köfteler geldi, hic bu kadar icinde maydanoz gormedigim bir köfte. Herhalde "bir yerlerin meshur köftesi"dir. Baska bir tarzdir. "Dukkani bilmek adina yemeliyim" dedim. Cok sikinti olmadi, yedim hepsini. Kablolarimi alip ciktim. Sanirim siparis vermem bir daha. Ustelik kendim iyi kofte yapabiliyorken... Ama semt-mahalle esnafini desteklemekten yanayim her zaman. Her ne kadar buyuk alisveris merkezleri, insanlara tum opsiyonlari, fiyat avantajlarini sunsa da bize fayda gibi gozuken globalizmin, yerel samimiyeti köküne kadar deşip öldürdüğü, ufak yasam savaslarini harap ettigi ortada. Bakkal yerine supermarkete (Carrefour, Korona, Makro, BIM vb.) gitmek zaruret olabilir bakkal kalmadikca ama tam donanimli, bakkal amcanin dolap arkasinda gozukmedigi oradan buradan mal fiskiran bakkallar ne guzeldi mirim, ah vah ve nah.
Köfteciyi tutmayinca, cekistirmek ve doymayan mideye cila cekmek icin kuzu'yu yikatmak uzere her zaman ugradigim oto-yikamayacaga dogru yolaldim. Zaten yakinlar, altli-üstlü. 2. köprüye Ucaksavar'dan inen yolu bilenler varsa, Toro adli bahce mobilyasi satan cadde-sokaga kadar yayilmali dukkanin tam caprazinda taksi duraginin arkasinda bir oto yikamaci vardir. Motoru kendin yikayamiyor musun diyenler olabilir ama bahceli bir evim, muslugum ve yikama takim taklavatim yok. Biz de otoyikamacilara elmecbur dayaniyoruz. Bir de o yikamaciyi seviyorum. Ustelik hayatim boyunca arabasi ile yikamaciya girenlere hep imrenmisimdir. Motorla gidip "nereye cekim "kismi icin sirfi yikamaciya gidiyor gibiyim degil gibiyim.
Yine baglayacagim yer elbette lokal esnafi desteklemek. Muthis yikama alet edevatlari olmayan, teknolojiden nasibini almamis bu guzide derme catma mekan, 5 lira verdigim oto yikamada bana cay, su, elinden gelse pasta ikram eder alcakgonullugu ile her zaman tercih edecegim yer. Neyse yikamacinin girisinde seyyar bir kulubeden kofteci var, oraya gectim motora bakarlarken...
Bir yarim ekmek kofte soledim. Herif muthis yapiyor. Sadece 4 lira. Yukardaki dukkanda 1 porsiyon kofte ve kolaya 10 lira verdigimi soyleyince "abi yapmaaa, ciddi misin" dedi. Köfte dedigin ne kadar ciddi birseyse. "Ama kötüydü, seninki gibi degil" diye verdim gazi. 2001 krizinde isleri battigi icin iki buyuk lokantasini kapatip, bu yikamaci girintisi yerde bir camekanda is icra eden bu kofteci her zaman tercih ettigim yer olacaktir. Kuafor de köfteciden sonra orayi kasap dukkani yapabilir, tutmazsa. Hazir butik-tutik kasap modasi alabildigine yayilmisken.
ToroSeyyardan köfteyi beklerken, karsida Toro'ya ugriyayim, 900 metrekare evimin balkonuna soyle bir tik masa bakayim dedim, 2'li birsey. %40 da indirimi dayamislar afisle. Urun yok ama, 2'li bakan bana 8'li masa satmaya calisiyor esnaf. 5400'mus fiyati. Tamam da diyorum bunu balkona koyarsam ben balkona giremem. Dükkandan cikan hayta bir golden-retreiver geldi ayaklarimin dibine. O bicim uzay fiyata bana masayi itelemeye calisan dukkanin, ac kalmis Badi'si. Badi feci ac. Pesimden geldi köfteciye, zaten cilaya gelmisim diyerek yarisini Badi'ye verdim. Köfteci "Sahibi zengin, ama Badi'yi ben doyuruyorum" dedi. Yasasin lokal esnaflar!
Monday, July 28, 2008
Televidyon.com
Teknosohbet.tv ile baslayan seruven artik bir webtv-networkune donusmus durumda. Bu isin arkasinda, Türkiye'nin internet deryasinda "bu adam durmadan calisiyor ve uretiyor" listesinde adi en tepedeki isim, Serdar Kuzuloglu var. Fi tarihte, online yayincilar-gazeteciler'in oldugu bir kapali devre mailing listte kendisine sallamamdan 45 dakika sonra 3-5 km otedeki binadan kalkip bizim binaya gelip "birader sen miydin onu yazan" diye gardini alan Serdar K, 30 Temmuz 2008 Çarsamba aksami 17:30-19:00 saatleri arasinda eTohum organizasyonunda, Profilo AVM'de Schiller Cafe'de Televidyon.com'u anlatacak.
Bu sefer ben gidiyorum, o günün hatrini sormaya:
"Birader Serdar K sen misin, Sahin K ile akrabaligin var mi?"
***Grundig'in bir reklami vardi: TV'den bir el cikip tvnin kapama dugmesine basiyordu. O yillarda Kislaonu'nun karsisinda, suan Plaza Hotel'in oldugu binanin duvarinda da bu temali Grundig reklami vardi. Her gectigimizde bir elin binadan cikacagini dusunurduk ufakken. Bunca zaman gecmesine ragmen Serdar'in birgun tvden kafasini cikarip odada bitecek olmasini dusunmek, Grundig gibi...
Televidyon.com, bir web-tv networku. Webtv nedir? Sadece internet uzerinden yayin yapan televiyon kisaca. Suan bunyesinde DanDun, Kafa Kafaya, Teknosohbet ve Webrazzi'yi barindan bu "ağ" (Burak Arikan'i selamlarim:), zamanla farkli tematik kanallari da barindirmayi amacliyor. Eger siteleri ve programlari inceler, siz de bir baska konuda ya da alanda bir program yaparim diye dusunurseniz, Televidyon.com ile kontakt kurabilirsiniz. Teknosohbet'te Serdar ile Timur'un karin agrisina sevkeden geyiklerini ve Kafa Kafaya'da sevgili Cyrus aka. Burak Bayburtlu (www.burak.com)'nun incelemelerini kacirmamaya özen gösteriyorum ve gelecek-tv-yayinciligi webtv'de diyorum.
Televidyon.com, bir MYK-Medya icraati.
Bir de ekliyorum, Serdar K bu ulkenin Serdar Kuzuloglu'su, Cyrus da bu ulkenin Burak Bayburtlusu'dur diyorum. Diyorum da diyorum...
Out of Office
HILLSIDE BEACH CLUB, FETHIYE
AUTORESPONDER TEMPLATE
Hi. I'm out of town for couple of days. If you want to reach me, you can email me at ...@...com. Otherwise, I will reply to you when I return on Dec. 15, 2018. Sincerely, TF
Sunday, July 27, 2008
Nesimi
Nesimi'ye sormuslar yarin ile hoş musun,
ben doldururum ben icerim kime ne demis..
haydar haydar haydar haydar
o yar benim kime ne...
aşık mısın?
Satta van Daal
Hand printed artist shirt -- this one is a one off.
The wearable version of this stencil:
flickr.com/photos/satta/329609754
medium: fabric spray paint
shirt: sand coloured 'Gildan Active Wear', size L
$50 (+p&p)
medium: fabric spray paint and screen printing ink
shirt: sand coloured 'Gildan Active Wear', sizes M, 2x S, , Youth L, Youth M
$60 (+p&p)
2600 (Summer 2008)
* The Best of Times
* Don't "Locate Me"
* Exploring Road Runner's Internal Network
* Hacking Wireless Networks with Windows
* The HughesNet FAP
* TELECOM INFORMER
* Hacking Society
* Thirteen Years of Starting a Hacker Scene
* HPing (The Part I Forgot)
* Meditation for Hackers: All-Point Techniques
* Fun with Network Friends
* Hacking: A Graffiti Writer's Perspective
* HACKER PERSPECTIVE: Barry Wels
* A Portable Encrypted Linux System for Windows
* Mac Address Changer
* Capturing Botnet Malware Using a Honeypot
* Cracking with the Webtionary
* JavaScript Password DOMination
* Spirits 2000 Insecurity
* TRANSMISSIONS
* The Geek Squad
* Bank of America Website Flaw
* Why is This Computer Connected to the Internet?
* Story: Message of the Day
Saturday, July 26, 2008
Friday, July 25, 2008
Bağımsız Çalışanlar İçin Ofis Çözümleri
95'den beri dönem dönem kismen bir sirkete bagli, kismen tamamen bagimsiz islerle istigal ediyorum. Freelancer olarak calismanin en buyuk arizalarindan biri bir ofise sahip ol(a)mamak ya da olmayi tercih etmemek (what a corporate identity). Home-office tabir edilen ve son yillarda gittikce yayginlasan calisma sekli, turlu dezavantajlara sahip olsa da artik cogu kisinin aklini celen ve "bigboss" baskisindan kacanlarin siginagi haline geldi. Cogu kisi beceremeyip yine çakılı, mesaili islere geri dönse de bir kere freelance olmayi hayatina yedirmis bir kisi kolay kolay bu calisma formundan vazgecemiyor. Zaten bir süre sonra metabolizmayi patronsuzluk ya da kendi patronun kendin ol sendromu esir aliyor. Fena da olmuyor.
Lakin yukarda da soyledigim ofis sorunsalinin gecen gunlerde bir cesit uygulama ile cozulmus oldugunu gordum. Musteri ile disarda bulusmak, brief (ouvvv bırif) almak, işi göstermek, ara toplantilar yapmak icin cafeleri (acildiktan sonra Starbucks'larin toplanti masalarinin oldugu köşeleri) kullanmak tercih ettigim bir yoldu ama sabahtan gidip aksama kadar bir mekanin oturma gruplarini, masasini, internetini ve barkosunu "kendine ofis yapmayi"pek akil edememistim.
Gecen gun Profilo Schlotzky's de Sami ile bulustum. Oturdugu masada 2 kisi daha vardi. Bir toplanti yaptiklarini zannederek, bir baska masaya yöneldim ama masadakiler toplantida oldugu kisiler degil, Sami ile ayni masayi gun icinde ofis olarak paylasan kisiler oldugunu anladim birkac dakika sonra. Biri bir teknoloji firmasinda satinalmaci, bir digeri bir multinasyonel hardware firmasinin tr mumessili. Musteri ile orda bulusuyorlar. Bir ofis tutmaktan daha ucuza geldigini soyledi Sami. Gunluk 30-35 lira ile cikilabiliyormus. Ofis ve giderleri ve tasasi ve dertleri yerine, musteriler gelince onlara ikram, kendin yedin ictin bir parca birsey... Profilo'daki Schlotzky'nin de yeri bunun icin bicilmis kaftan.
Mobil ofis kavrami boylece daha da gercekle bulusuyor.
Notebook, canta, kontaktlar, cep telefonu ve sokaklarda calisma arzusu.
Istanbul'da kesfettigim benzer mobil-ofis mekanlarini buldukca buraya ekleyecegim...
Grindcore
Yas 10 falan gibi. O zamanlar en büyük korkum 10 sene sonra yani 20-21'li yaslarda hala Sirinler'i izler miyim düsüncesiydi. Yani bu cok utanc verici olabilirdi. Acaba o yaslara gelince gizlice mi izlerdim bunu nasil yapabilirim diye planliyordum. Sirinler benim icin cok onemliydi. Hicbir bolumunu kacirmazdim. Hatta bir keresinde Sirinler'i izleyemiyorum diye; kuzenin, dogumgunum icin eve gelenleri kovalamasini istemistim. Resmen herkesi evden kovmustuk. Unutamadigim (ki pek unutmam gecmisi) ve utandigim islerden birisidir. Evden akin akin cikan cocuklar ofke ile merdivenlerden kacarken bir tanesi 10 dakika sonra gelip bana aldigi hediye arabayi geri istemisti. Yalcin hakikaten göt adammissin, o zaman da gözüm tutmazdi seni. Firlatmistim kapiya al oyuncagini diye. Plastik, ortasina tel saplanan ve uzun sert bir telle yolda surdugunuz skimsonik bir oyuncakti. Ama dönemi icin kiyak aletti. Ben kaykaylar varken, insaatten araklanan iki tahtaya cakilan bilyali kaykaylara da daha tav olurdum. Hic o aletlerden olmadi mesela. Yapmasini da beceremedim. Bilya nerden alinir bilmiyordum. "Olm falancanin babasi araba servisiymis onlarda varmis"Var da bana mi var anasini satayim, bize yok...
Sonra yas 20'lere geldi. Bir baska korku saldi beni. Kendi jean'lerimi kendim kesip bictigim, punk-hardcore ve alabildigine butun "core" türlerine merak salip maksimum volumde muzikle dolup tastigimiz donemler. O konser senin bu konser benim dolasiyoruz. Konserlere giderken giydigimiz dar bluejeanleri de kendim dikiyordum. Cunku hic istedigimiz gibi dar kot yoktu. Ben de alinan bir kotu bacak arasindan kesip daraltiyordum. Bu yuzden erken yaslarda dikise elim yatsa da, sonradan gorulecegi uzere asla modaci olamadim, korkum bu degildi ama korkum her zaman gay bir modaci olmakti. Dar blu jean ve bogazli basketbol ayakkabilarini da kenara birakmaliyim. 20'li yaslarin korkusu dinledigim bu hirpani muzikleri acaba 50 yasinda evde coluk cocuk varken de dinleyecek miydim sorusuyla vuku buldu. Oysa Cemal Resit Rey'deki bir John Zorn konserinden cikarken "Bu adam bu yasta boyle groarrrrr yapiyorsa, icimiz rahat olsun biz de 50 yasinda grindcore dinleriz" demistik.
Simdi Sirinler izlemiyorum, hatta akranlarimin cizgi film/anime merakindan da uzaklardayim. Merak etmiyor degilim Gargamel ibnesi ne alemde diye ama..
Lakin ben sert ve hizli seyleri sanirim 50'sinde de dinleyecek ve takip edecegim. Bugun 62 yasindaki Cesare Bonizzi'nin brutal vokalini gorunce, simdiden 45 yas sonrasinda bir muzik grubu kurmayi bile planladigimi söyleyebilirim.Monk evangelises Heavy Metal
http://news.bbc.co.uk/2/hi/europe/7513058.stm
The Dark Knight
Batman, Joker icin seyredilir.
Komple muammele Joker, The Dark Knight bugun vizyonda.
Vizyon ne demek lan
Maximilian JW Thomae
Önce zeytinyagi reklami diye cekmisler,
sonra yamayip ING BANK'a yamamotolamislar.
Biz mutfaktaki erkegi severiz. Yürü be Maximilian.
Evet bence de ING BANK'in sloganlari "sıçar".
MS Arc Mouse
Microsoft'un sonbaharda cikarmayi planladigi kablosuz, ergonomide cigir acmasi beklenen yeni mouse'u. Wireless laser 6000 kullanan biri olarak bu yeni parcayi merakla bekliyorum. (Merakla beklemenin sacma oldugunu eklemeliyim)
Ederi $60.
Tekleme
tekleme, rektifiye bir hayat
tekleme, bir bekleme degil
bekler gibisin bir ani
an gelince, tekleme
sekte, nefesin en sonuncusu
bekleme, sektede
tekleme, tek tük
yoklama,
burdayim, uykusuz sabaha kadar
tekleme ve sekte
nefes ve sizi
bekleme kimseyi
kimse beklemesin
son yoklama, burdayim
1100 gun sonra bile
Thursday, July 24, 2008
Photoboooooom
Cekmek istedigim fotograf kareleri var, bu da onlardan biri.
Cekilmisi var, gorunce uzerimden yuk kalkti ama ukte yerinde kaldi.
55ytl
Olay Bitmiştir, Görüşmeyelim
Yerlesik düzene karsi cikan isyankar Alisan formati,
bir görgü vardi ne oldu ona?
O kebap tepsisi beach'in en biatch yastigina gelip konar. Beach ne yahu, eskiden kumsal mi vardi. Kum mu vardi? Bir ara kumlari arakliyorlardi denizden, ne oldu o islere? Muteahhitler baska kaynak mi buldular. Öte yandan bu sicakta ne adanasi gider ne urfasi.. Gecen gun bombalarizazzi programlardan birinde naylon poset icindeki para balyasini gösteriyordu "ikimize birden"...
Ikimize birden yükleniyorlar, gitme sen buralardan ben gelenleri karsilarim.
En guzel lafi haber altindaki biri solemis:
"millet fajita yiyo sesi çıkmıyo kimsenin kebap yiyincemi olay oldu..
Bravo Alişan sevdim tarzını.."
Rejenere Olmak Dejenere Yolunda
Wednesday, July 23, 2008
Suna
24 Ekim 1933, İstanbul 22 Temmuz 2008
Su yasima kadar baska Suna tanimadim.
Izleyemeyenler icin artik tiyatro sahnesinde Pekuysal'li bir Lüküs Hayat sansi yok.
Hani kiymeti yasarken bilinmesi gerekirdi. Benim icin kiymetliydi, sürekli uyarilirdim, "kambur durma Suna Pekuysal'a benzersin"... cinladi cinladi cinladi kulaklarimda, senelerce...
Fernando Meira
Fernando Meira Galatasaray'da, da, da, da aha aha aha...!
Tuesday, July 22, 2008
Aptal
insanlar birazcık vefasız
biraz da unutkan
ve aptal.. aptal.. aptal..
insanlar birazcık unutkan
biraz da vefasız
ve aptal..
ymori
Ikea
Haftasonu Ikea'ya gitme diye bir ikaz isigi var. Sözbirligi etmiscesine, herkes ayni "elit"likte. Haftasonu "halk" gidiyor, "kalabalik", cekilmez... Boyle zirvalara kulak asacak biri degilim, halkin ta kendisiyim, solugu Ikea'da aldik. Derdim birkac raf almak, Lack diye birsey almistim. Onlari bes'ledim. Odada ne varsa attik da, duvar kagitlarini da soktum. "Odan ocakbasi gibi"den sikildim. Yatak disinda ne varsa herseyi attim. Masa da bakacagim, yukardaki fotodakina benzer tablasi 2mt'lik bir az islem gormus, yuzeyi mat ahsap isi bir tabla buldum. Fiyati da hesapli, ama bacaklari, baglanti aksamlari ayri. Onlari ekleyince "ele geliyor" ederi. Krom bacaklar baktim. Ikeagirl cok ilgili, Ipanema plajindan cikip gelmis degil. Onu vereyim bunu vereyim... eahhh bana tabla ver gideyim. Tabla yok, burada yok, kalmamis 3 hafta icinde gelecek. Ne sorsam 3 hafta icinde gelecek. Kafani kaldirip bakiyorsun, tonla ivir zivir var. Tabla olmayinca, havlu aldim, olmadi sarap kadehi aldim, onlarin da 4ü kapida kirildi. Ikea dedim kalabalikmis dediler, mal kalabaligi, ama icinden aradigimi bulamadigim bir kalabalik. Hayatin kendisiymis Ikea, bunca kalabalik arasindan aradigini bulamazsin. Aramaktan yorulunca havlu aliyorsun en azindan Ikea'dan ve havlu atiyorsun banyoya..., en azindan.
Monday, July 21, 2008
Akhnaten
Philip Glass bir vazgecilmez olabilir mi?
Vazgecilmezler olmasa hayat vazgecilir midir?
Tanri var mi? Akhenaton nerde?
Nefertiti kimseden nefret etti mi?SCENE 3: THE RUINS
In the silence at the close of the last scene, the Scribe appears out of the chaos to announce the end of Akhnaten's reign.
Text: Recited by the Scribe (from Aye's tomb)
The sun of him who knew thee not
Has set, O Amon.
But, as for him who knows thee,
He shines.
The temple of him who assailed
Thee is in darkness,
While the whole earth is in
Sunlight.
Who so puts thee in his heart,
O Amon,
Lo, his sun hath risen.The next section for orchestra and the Scribe is a reprise, in shortened form, of the opening Prelude. It serves as a transition to the present day and is divided as follows:
The Scribe describes the rebuilding of the Amon temples after the fall of Akhnaten.
Text: Recited by the Scribe (from Tutankhamen's tomb)
The new ruler, performing benefactions for his father Amon and all the gods, has made what was ruined to endure as a monument for the ages of eternity, and he has expelled the great criminal and justice was established. He surpassed what has been done previously. He fashioned his father Amon upon thirteen carrying poles, his holy image being of fine gold, lapis lazuli, and every august costly stone, whereas the majesty of this august god had been upon eleven carrying poles.
All the property of the temples has been doubled and tripled and quadrupled in silver, gold, lapis lazuli, every kind of august costly stone, royal linen, white linen, fine linen, olive oil, gum, fat, incense, myrrh, without limit to any good thing. His majesty (Life! Prosperity! Health!) has built their barques upon the river of new cedar from the terraces. They make the river shine.
The orchestral music becomes very full and no action is indicated. Finally the city of Akhetaten appears as it exists in the present: a ruined city, recently excavated, the walls barely three feet high at most.
Several groups of tourists wander through the ruins taking photos, exploring, looking about.
The last group of tourists is led by the Scribe, now appearing as a twentieth-century tour guide describing to the group what they are seeing.
Text: Recited by the Scribe as tour guide (from Frommer's Guide to Egypt} and Fodor's Egypt)
To reach Tel-el-Amarna, drive eight miles south of Mallawi to the point where you cross the Nile. On the east side of the Nile the distance is less than a mile and can be covered on foot or on donkey.
Behind the present village, at the ancient site of Tel-el-Amarna, the ruins known as the palace of Nefertiti are among the very few remnants of the Akhnaten period. Tablets in cuneiform writing, which contain correspondence between Egypt and Syria, were found here and are now the the Cairo Museum. (To see any sights on the Eastern bank of the river you must cross by ferry which carries cars along with the usual donkey carts and local traffic. The ferry docking station is located at the southern end of the town. You should arrive there at least one-half hour before the 6:00 AM crossing. The ferry does a brisk business and you will need every available second for sight seeing.)
There is nothing left of this glorious city of temples and palaces. The mud brick buildings have long since crumbled and little remains of the immense stone temples but the outlines of their floor plans.
In addition to the tombs and ruins of the city, there are several stelæ scattered around the plain which mark the limits of the land belonging to the city - most of them are too widely scattered to visit and are also in bad condition.
Kaç Para Kaç
- para her yarayi kapatir.
dedi Selim Abi... sahneler akarken. Oysa tam 24 saat once, sahil kenarinda pek tercih edilmeyen bir cay bahcesinde bir kadinla, yasanmamis bir deneyimin tam ortasinda. Kimsenin kimseyi dinlemedigi, aslinda pek de iplemedigi bir gundelik hayatin icinden nasil cekip cikartabilirsin ki gozun kapali anlattigin hikayelerin guven daglarina yaslanmasini, olmaz, olmadi da.. "olmayacak" diyecek kadar umutsuz degil kimse, ya da sadece ben, sen de diyebiliriz.
Birbirlerine yaralari anlatiyor insanlar. Yorulmadan, bikmadan. Bakinca kimsenin yarasiz olmadigi asikar. Herkes birbirini vurmus, birbirine vurmus. "Söyle sana kim vurdu kucuk bebegim". Ya da niye bu yaralama telasi, birbirini...
Paralari carcur etmeseydin bugun bu kadar fazla dusunmek zorunda kalmazdin dedi yan masadan biri. Burnun ucundan, gözlerinin dibine dogru alabildigine hircin bir bakis, en umursamaz klarkla geri geldi, gitti geri geldi. Onceki gün ruyada, ne kadar umulmadik, beklenmedik insanlar varsa, para yoluna dizdikleri taslari temizlemek icin hayatta bir kereligine sineye cekilir diyerek af-affetme-barisma merasimindeyiz. Herkesi kucakladigini zannedenin bir centik listesi var ki, kabarmaktan hali fena. Gözleri acinca, para yoktu, olmayacakti ama bu igrentilerle de ateskes yapilmamisti. Bu tam anlamiyla manevi bir "ohh" cekisti.
Maddi ohh cekisin yine direkten dondugu, direkten dondugu icin her defasinda golu doksana takacagin sanrisinin daha da siddetlendigi bir sans haftasonunda, caybahcesinde muhabbet o parayi bulsan ne yapacaksin'di. Ne sever insan para olursa, su kadar olursa, bu kadar olursa neler yaparim'dan girmeyi ve sonra "herseye ragmen canim sagliktan baskasi hikaye" sonlu tek kisilik oyunu. Sahnedeyken tam rolumu yapacagim, sözlerimi unutuyorum, bekledigim sufle kisa mesajla geliyor: "Kibris elden gidebilir, bir casinoya gelelim dedik, selam ederim".
Cay bardaklarini 21'e koyuyorum, kirmizi 21'e. Tüm bu insanlari nerden tanidigimi biliyorum ama niye tanidigimi bilmiyorum.
Haftalik televizyon programlari taramasi yapip, pazartesiden izlenecek ne var listesi cikartalimli hastalikli bir "kacan olmasin" ekibi var. Ilk firsatta istifa etmek istiyorum zira gelemem bu kadar planli, programli hayata. Ayrica mecbur muyuz ne var ne yok seyretmeye. Ben kanallar arasinda takla atarken durup izleyecegim birseye denk gelmeyi, kirmizi 21 gibi goruyorum. Dedim, kavga cikti. Sonra kumdanaya bastim, Trt-2'de "kac para kac" geldi ve sansüre ugramisti, aksamustu dugun melodileri calmaya calisan mekanin atlayip ziplayip giden bozuk cdsi gibiydi.
Orada, dün o caybahcesinde, bugun farazada, yarin fizanda..
Insanin ne isi olabilir-di.